Wednesday 26 April 2017

11. Alto Paraiso - Yüksek Cennet- 1. Yazı


Abadiania'da tanıştığımız Türk ailenin 2 yaşındaki oğullarının iyileşmekte olduğu müjdesini vererek başlayayım bu yazıya.

Türkiye'ye döndüklerinde yaptırdıkları tıbbi tetkikler beyin tümörünün küçülmekte olduğunu göstermiş.
Tez zamanda şifalansın ışık parçası.
Çok sevindik.

Bizim şifamız için, bize özel enerjilerin yüklendiği 1 kutu pasifflora ilacı alarak ayrıldık Abadiania'dan.

İlaç, pasifflora'nın daha aktif olan meyvesi ya da çiçeğinden değil, enerjiyi tutma kapasitesi daha fazla olan ve fiziksel etkisi yok denecek kadar az olan, bitkinin yapraklarından, kurutulup, toz edilip, kapsülleştirilerek üretilmiş.
 John of God'ta ruhani operasyon geçirdiyseniz size özel enerji yüklenen bu pasifflora kutularından veriyorlar ve 1,5 ay boyunca her gün 3 kapsül alıyorsunuz. 

İlacı aldığınız süre boyunca, içindeki enerji neyin şifasıysa o konuyla ilgili ruhani testlerden geçiyorsunuz. Bunu şu anda hala içinde olduğum deneyime dayanarak söylüyorum.
Rüyalarım, bilinç altımda hiç gizli bir şey kalmamalıymışçasına, çoğu gece Pandora'nın kutusu gibi açılıp içimdekileri gözümün önüne döküyor. 
Bu kadarla da kalmayıp gün içinde ilintili olaylar fizikselleşip ruhumun testi oluyor. 

Çünkü kalbimdeki yegane dilek, ruhani gelişim ve dönüşüm. Yürüdüğüm yol, o yol. Ya da, içinde kontrolsüzce sürüklendiğim çılgın nehir diyeyim...

Abadiania'dan ayrılırken böyle bir teste tabii oldum.
Sabah 6 da, Abadiania'nın dış kapısı diyebileceğim anayol kenarında bir lokantada oturmuş otobüsün gelmesini bekliyorduk. Burası Abadiania'nın şifalandıran, ışık ve sevgi dolu tarafından çok farklı. Açlık, hırsızlık,  pislik, kötülük, alkolün ve uyuşturucunun barınabildiği bir alan. Yin - yang sembolündeki gibi. 

Oturduğum yerde enerjimi merkezleyen, topraklayan bir meditasyon yapıyordum. Gözüme yaklaşmakta olan bir otobüs ilişti ve yola doğru yürüdüm. O ana kadar sakince yatmakta olan, yol kenarındaki 3 köpek aniden ayaklandı ve üzerime saldırdılar. İlk anda panik yoktu; dengede kalmaya çalışarak geri geri yürümeye çalıştım. Sonra köpeklerden biri, kanımı akıtmak istediğini söyledi. Hissettiğim enerji öyleydi. Elimle, ayağımla kendimi savunmama rağmen gözü dönmüşçe saldırmaya başladı. İşte o anda merkezimden çıktım. Yani bilinçli, ne yaptığını bilen ben, bedenden çıkar gibi oldu. Aklın korku ve panikle ne kadar zorlandığını anlatan kaynar su gibi bir enerji ayaktan başıma kadar beni sarmaladı. Vahşice mücadele ettim. Varlığımın derinliklerinden, en ilkel ben çıktı. Belki bu mücadele 45 saniye kadar sürdü. Çevrede izleyen yerel halk yardım etmek için kılını bile kımıldatmadı.
Sonunda gerisin geriye hareketim, beni arkamda olduğunu bilmediğim bir arabaya kadar getirdi. Arabayı arkama almış oldum ama kaçabilecek yerim de kalmamıştı. Yine birden bire bir şey oldu... Sessizlik ve durgunluk. Köpekler kaçıverdiler. Bu koruyucu meleklerimin yardımıydı. Nefesimi kulağımla değil ama beynimin içinden duyuyordum. Yuuka'nın sesini duydum sonra. Sesler sanki ben su altındaymışım da onlar dışardan geliyormuş gibi boğuktu.
Yuuka Maya'yı kucağında tuttuğu için yardım edememişti. 
Bir sarhoş adam ayağımdan fırlamış olan sandaleti getirdi.
Ayağım kanıyordu ama ısırılmamıştım.
Çıplak ayakla mücadele ederken ayağımı bir taşa vurmuş olmalıydım.

Nefesim ne kadar hızlı normale döndü, kalp atışlarım ne kadar hızlı düzeldi, ne çabuk merkezime geldim. Bunları içsel bir şaşırmayla bir kaç dakika içinde sezdim. Böyle bir olay 3-5 sene önce olsaydı, travma olarak duygu bedenimde yerini alıp sıkışabilirdi. Belki yıllarca sürecek bir korku ve panik halini alabilirdi. Yalnızca 1-2 dakika içinde mutlu ve şükran halindeydim.
İşte bu, dedim. İşte bu insanlık olarak geçirmekte olduğumuz değişim ve dönüşüm. Köpeklerden beni en ısırmak istediğini söyleyen, sanki hiç bir şey olmamışçasına yanıma geldi. Ekmeğimin içindeki peyniri çıkartıp verdim. Yedi. O, artık O vahşi köpek değildi.

Yuuka sonra duru görüyle gördüklerini film anlatır gibi anlattı.

"Sen ruhani kaslarını meditasyonla esnetip ışığını parlatırken yol kenarına arafta kalmış karanlık bir ruh geldi. Herşey çok anlık ve hızlı gelişti. Sen ayağa kalkıp ona doğru yürümeye başladın, O ruh köpeklerden birinin içine girdi ve sonra köpekler sana saldırdı. Koruyucu bir enerji bomba gibi ortanıza düştü. Olay boyunca korundun. Sonunda köpekleri kaçıran başka bir enerji geldi."

Karanlıkta kalmış ruhun özüne dönebilmesi için dua ettik.

Maya'nın ihtiyacı olur diye, açmadan taşıdığım, bir dostumun verdiği Aloe Vera acil müdahale spreyi yaramı temizledi, korudu ve şifalandırdı.(Şükranla Seda Rodop Soran ❤️)

Kaza gibi gözüken o an aslında benim ve ata ruhlarımın şifa kapısıydı. Ata ruhlarımın benimle paylaştığı, kanımda, kemiğimde, Dna'mda var olan, bir düşmanla savaşma ve hayatını koruma anında duyulan içsel yangın... Vesileyle bilincimin derinliklerinden ortaya çıkan bu enerji, bir kaç dakikalık içsel dinleyiş anı sonunda kök çakramdan ve sakral çakramdan serbest kaldı. Işığa ve daha fazla sevgiye dönüştü.

Ruhlar aleminin hizmetlileri, bu fiziksel alemin olaylarını bir sanat şaheseri gibi ince ince dokuyup işliyor. Her şey, Tanrı'nın rüyasında gördüğü gibi.

Tabii bu serbest bırakışı, asırların yükü olan bir enerjiyi sevgiye dönüştürmeyi, rastlantısal sanmamak gerekir.

Böylesi bir şifalanma, kendini ilahi iradeye teslim eden bir gözlemci için mümkün kılınmıştır. Meditasyon esnasında da olabilir, böyle bir sınav ile de olabilir. 
Sınavı tam anlamıyla geçmiş sayılmam. O merkezimden çıktığım bir an, daha öğrenilecek çok şeyim olduğunun kanıtı.

Maya kızdığı zaman ona soruyorum:
Maya kızdın mı?

-Evet

İstersen 'Aaaagh' diye bağırabilirsin, diyorum.

'Aaaaaaasaaaaaaaaaaasasgh' diye bağırıyor.

...ve Maya gülümsemeye başlıyor. Çünkü onun gözlemleyebileceği, varlığındaki öfke enerjisi o kadar az. 

Duygu gözlemlendiğinde enerjisi serbest kalıyor.

Vakti gelince O'na sessizce gözlemlemeyi de öğreteceğim. Huzurlu bir hayatın sırrı bu. Ortaya çıkan duyguları kabul ile gözlemleyebilmek... Biriktirmeden, an ve an. Akışı durdurmadan...

Alto Paraiso'ya gece yarısına az kala geldik. Her yer kapalı ve adres soracak tek kimse yoktu sokaklarda. Maya kucağımda uyuyordu, sırt çantası ağırdı, ayağım acıyordu. Rezervasyon sitesi aracılığıyla tuttuğumuz hostele gitmek istiyorduk.

Alto Paraiso'nun hoş geldin ekibi, gece nöbetindeki devriye gezen polis ekibiydi. Bizi bekletmeden vardılar. Dakikalar sonra sıcak bir duş alıp rahat yatağımızda uyuyacağımız yeni evimize emniyetle ve kolaylıkla ulaştırdılar.

Bu dünyayı seviyorum ! 
Şükürler olsun!

Alto Paraiso, Macchu Picchu'dan gelen bir lay line (enerji meridyeninin) bağlandığı başka bir yeryüzü çakrası. Kuartz kristal mağaralarının üstünde yer alan bu yeryüzü cenneti, kutsal şelalelerin evi. 

2 gün içinde yaptığımız araştırmayla şu anda kalmakta olduğumuz kamp alanını bulduk ve çadırımızı kurduk. Bir hafta boyunca yalnızca kasabayı; organik pazar ve dükkanlarını, çocuk parklarını keşfettik. Yemeklerimizi kendimiz pişiriyoruz. Mercimek filizlendirdik. Yalın ama güçlü besleniyoruz. Her gün sıkılmadan, dahası aynı hazla aynı yemeği yiyebiliyoruz. Lükse ihtiyacımız yok. Arada yerel kahveden 1 bardak içtiğimizde neşeleniyoruz. 1 kahve 1 Real - 1 lira. Daha doğrusu her şey neşe veriyor. Baktığım bir çiçek, buluttan çıkardığım şekiller, uzaktan kulağıma çalınan bir şarkı, aldığım nefes, tanıştığım yeni insanlar...

 

 

Geçenlerde yolda yürürken, arabasının kapısını tamir etmeye çalışan biri nedeniyle yolun daraldığı noktada durdum ve aşağıya adama doğru baktım. 
Aklımın içinden geçen konuşmalar şöyle:

"Tanıyorum! Tanıyorum! Tanrım kim bu adam. Bu gözleri tanıyorum."

O'da bu içsel konuşmalarım anındaki sessizliği ve kendisine tepesinden bakan halimi kaçırmadı. Gülümseyerek ayağa kalktı, elindeki yağı bir beze sildi, sessiz kaldı.

Tanıyorum seni, dedim ve aklım birden çözülüverdi. 

"Youtube videolarından tanıyorum. Aman Allahım, sen müthiş bir müzisyensin kardeşim"

Mütavazi ve samimi bir ruh.
Sıkıca ve içten bir sevgiyle sarıldık.

İlk videosunu izlediğim andan itibaren ruhani bir tanıdıklık ve bağ hissettiğim, defalarca kez sosyal medyada kliplerini paylaştığım, youtube aracılığıyla dünyaca üne kavuşmuş bir müzisyen Estas Tonne.

An ve an enerjiyi alır, varlığından geçirir, gitarından geçirir ve dinleyenleri derinlere ve/ ve ya yükseklere götürür.

O an ayrılmam gerekliydi; bu an kısa sürmesi icap eden bir andı. Yavaş tanışmamız gerekliydi. 
Eğer dünyanın öbür ucundan tanıyıp sevdiğim bu ruhu burada bulduysam, yine bulurum, dedim.

5 gün sonra, bu gün kampımızın yanındaki kafede gördüm; yanına gittik, Yuuka ve Maya'yı tanıştırdım. Bir çay içmeye açık tarih ve saatle kampımıza davet ettim. 
Bu buluşma anı da kısaydı. Derin muhabbetler edebilmemiz dileğimle, 1 resim çekilerek ayrıldık.



Akış...

 



Aşağıda en sevdiğim bir videosunu paylaşıyorum.





















No comments:

Post a Comment

Note: only a member of this blog may post a comment.