Thursday 29 June 2017

18 Galaktik kardeşlerimizle buluşma, Amantani Adası, Titicaca Gölü, Peru

Yolculuk esnek olmayı gerektiriyor. Duşun suyu sıcak akmayabilir. Yemek tam istediğiniz gibi olmayabilir. Otobüsteki koltuğunuz arızalı olduğu için yatmayabilir. Kahvenize istemediğiniz halde şeker katılmış olabilir. O yöne gitmeye karar verdiniz ama bu yönün kapıları açılmış olabilir. İki sırt çantanızdan birini kaybetmiş olabilirsiniz.
Hiçbirinin rastlantısal olmadığını, hepsinin, sizin ve bütünün hayrına bir nedenle olduğunu düşünmek, o nedeni sezemeseniz dahi şükretmek, yolculuğu  ve hayatı akışta yaşamanın altın kuralı olmalı.

Kabul ve şükür...

Daha önceki blog yazılarını okumuş olanlarınız hatırlayacaklar; Bolivya'nın Sucre kentinde, bagajı açık giden taksiden düşmek suretiyle benim emektar ve de yoldaş kamp çantam kaybolmuştu.

Kayıp çanta yüzünden cezalandırılmayan, üstüne üstük Yuuka'dan koşulsuz sevgi gören iç çocuğum şifalanmaya başlamıştı.

Sonunda, " zaten çok eşyamız varmış" deyip sevinmiştik bile.

Çanta nasıl bir mucizeyle kaybolduysa daha büyük bir mucizeyle geri döndü. Hikaye uzun. Özetiyle, biri çantayı yolun ortasında bulur; çantada değerli bir şey olmadığını anlar; şamanik eşyalardan ve enerjiden de huylanır; ismimizi, soy ismimizi eski pasaportlarımızdan okur, facebookta bizi ekler; alın bu çantanızı benden der; tam da yeni tanıştığımız Güneş Adası sakini Martin'in eli uzaklardaki Sucre'ye ve çantamıza kadar uzanır, ve bir solukta çantayı bize getirir.

Bulan da, getirende makul bir ödül aldı.
Bulana da getirene de Yaratan'ın eli oldukları için şükrettik.
Yaratan, iç çamaşır ve kristallerimizi bize bağışladı. Dedi ki, 2 çift çamaşırınız var, o da olmasa çıplak kalacaksınız; çantanın kaybı ve geri dönüşü daha önemli amaçlara ve derin bir şifaya sebep oldu; başka kimseler de sınavlarını oldu. Alın çamaşırınızı giyin!

Daha kimbilir bilmediğimiz ne fiziksel olaylara, ne duyguların doğuşuna hizmet etti. Ne uzunlukta bir domino devrildi de son taş olarak bize döndü...

Bu çanta, gemilerde çalıştığım, 7-8 sene evvel, Panama'da da kaybolmuş ve 3 ay sonra yolunu bulup bana geri dönmüştü. Tabii mucize çantada değil, ama aramızda yadsınamayacak bir dostluk da var.
O da evrimini gemici çantasından gezgin çantasına doğru geçiriyor.

Bu yazıyı yukarıdaki son cümleye kadar yazıp yatmıştım. Ertesi sabahında, gördüğüm bir rüyadan aldığım bilişle uyandım ve o bilgiyi tek gözüm açık, Yuuka'yla paylaştım.

"Yuuka, hatırlıyorsun değil mi, 5 sene önce seninle evlenmeye Japonya'ya gelecekken uçağı kaçırmıştım... Sonra, cebimdeki son parayla akşam uçağına bilet almış ve Japonya'ya parasız varmıştım."

"Başka türlü olamazmış! Sabah uçağını kaçırmasaymışım, çok aksi bir chek-in personeli, bana Türkiye dönüş biletim olmadığı için biniş kartı vermeyecekmiş. Ve ben şok, şaşkınlık ve üzüntüyle geri dönecekmişim."

"Oysa uçağı kaçırınca, o panikle, çay içip dinlenen 2 Havayolu personeliyle tanışmış, onlara "Evlenmeye gidiyorum, lütfen bana yardım edin! ", demiştim. Akşam, check in vakti geldiğinde o personel bana, dönüş biletim olmadan uçağa binmeme göz yummuştu."

Bu iki kişiyle tanışıp, fiziksel imkansızlığı aşabilmem için geç kalmama sebep verilmişti.

"O uçağa o gün binmeseydim çok farklı şeyler olacaktı...
Şükürler olsun"

Yatakta doğrulup Maya'ya ve Yuuka'ya baktım. Şükrettim.
Pencereden baktım ve Amantani Adası'nı yeni aydınlatmaya başlayan Güneş'i gördüm.
Şükrettim.
Bu sabah nerede olurdum...(?)
Gözlerime yansıyan manzara ne olurdu...(?)

----
PERU

Bolivya'ya veda ettik ve Peru'ya kara yoluyla girdik. Bu defa Titicaca Gölü'nün öbür ucuna, Puno şehrine gittik.

Amacımız, Puno'da erzak depolamak ve 3-4 günlüğüne Amantani Adası'na gitmekti.

Bu fırsatta, Ernesto Aliaga ismindeki, Cusco'da yaşadığını zannettiğimiz, Türkiye'li dostlarımızı Ayahuasca turlarında rehberlik etmiş, kendisi de şaman olan bir kimseyle facebooktan iletişime geçtim.
"Cusco'ya geldiğimizde tanışalım", demek istemiştim.

"Bu akşam buluşalım. Ben Puno'da yaşıyorum", dedi.

17 Haziran gecesi, 40 dakika süren kısa bir buluşmamız oldu. Gözlerimize derin derin bakan ve  o bakışıyla geçmiş hayatlarımızdan olan bağlantımızı anımsatan, kozmik şaman demek istediğim Ernesto Aliaga,  bizi 21 haziran günü yapacağı Gündönümü seremonilerine katılıp, davul ve çanaklarımızı çalmaya, evrenin ışığını onunla birlikte sese çevirmeye davet etti.
Bu buluşma, bu kavuşma, bu davet, hayatımız boyunca yaptığımız bütün seçimlerin sonuçlarının, bizi sonunda getirdiği noktaydı. Fiziksel olarak yeni tanışmıştık ama varlığımızın derinliklerinde tanıdıklık vardı.

Bu kafeterya buluşmasının sonunda, bizi evine davet etti. Enstrümanlarımızın birbirine ne kadar uyumlu olduğunu görelim, kısa bir prova yapalım diye...

Ernesto kristal çanakları çalarken Hathor ve Lemoria'lı ışık varlıklarına bağlanarak, onların yüksek bilinç enerjilerine kanallık yapıyordu. Biz de davul, rattle, ve tibet çanaklarıyla katıldığımızda yüksek enerjilere daha kuvvetli bir topraklanma sunduk. 1 saat kadar trans halinde çaldık söyledik ve gözlerimiz yaşlar içinde bitirdik.
Hala öfkeli olan bir gurup İnka ruhu gelmiş, arınmış, öze dönmüştü. İlahi, koşulsuz sevgi enerjisi evi ve çevre blokları içine almıştı.
Kuvvetle sarıldık birbirimize.



21 Haziran gelene dek, 3 gün Amantani Adası'nda kalacak, adadaki Pachamama ve Pachatata kutsal mekanlarında, Yeryüzü Anne-Babamıza şükran sunuşlarımızı yapacaktık.
Ernesto, bize Amantani'deki bir dost ailenin adresini verip, onlara gitmemizi tavsiye etti.
Başka dostlarıyla da buluşmamızı tavsiye etti.

Bu dostları, adada yaptıkları her seremonide, kendilerine uzay gemilerini (Ufo) gösteren, gölün altında kristal bir şehirde yaşayan, uzaylı ve Agarthalı ışık varlıklarıydı.

Biliyorum, bazılarınız kaşlarını kaldırarak okumaya başladı. Kaşınız öyle kalsın, kalbiniz açık okumaya devam edin lütfen. Hiç bir şey kaybetmeyeceğinize söz veririm. 😊

İçimizden dedik ki, 'İşte bu! Biz de bu teması düşlüyorduk'.

Bu ilk buluşmamız olmayacaktı. Yuuka da , ben de henüz birlikte olmadığımız senelerde ayrı ayrı ve birlikteliğimiz süresince de bir kaç defa böyle karşılaşmalar- buluşma-kavuşmalar yaşamıştık. Konuya girmeden evvel temel bir 'İlk Temas' bilgisi sunmam iyi gelebilir.

Bir önceki blog yazımda kısaca ışık ve karanlık güçlere değinmiş, bir tarafın insanlığı uyku halinde tutmak için uğraş  verdiğinden, diğer tarafın insanlığın uyanışına yardımlarda bulunduğundan bahsetmiştim. Bu büyük uyanışın en son basamağında yeryüzüne inip, insanlıkla el sıkışacak olan galaktik birliği görmemiz kuvvetli ihtimal. Onların bu koca alemde nasıl parasız yaşayabildiklerini, bir dinleri olmadığı halde nasıl Tanrıyla her an iletişim halinde olduklarını, petrol yakmadan nasıl evrenin bir ucundan diğerine ulaşabildiklerini, istedikleri her maddeyi sonsuz evrensel enerjiyi kullanarak kopyalayabildiklerini, ilaç kullanmadan nasıl sağlıklı ve genç kalabildiklerini ve daha nice ilginç şeyi insanlık olarak ağzımız açık izleyip, bize de öğretin diyeceğimiz vakit çok uzak değil. İnsanlığın, bu yüksek uygarlıkların, atmosferimizdeki varlığından habersiz kalması için, karanlık gurup son yüz yıl boyunca çok çalıştı. Baktılar bilgiyi tutmak imkansız, kirletmeye çalıştılar. Bu konuyu akıl rahatsızlığı olan çok saf insanlar konuşurmuş gibi hava yarattılar. Bu da artık işe yaramaz olunca, onlara 'istilacılar' diyerek korku yaydılar. (Basında, 'bu Ufo görüntülerinin artması bir istilaya mı işaret?', diye başlıklar görmek mümkün.)
Bu da işe yaramayınca 'onlar kurtarıcılarımız, bize yeni bir din getiriyorlar' deyip, kendi yarattıkları yeni bir din sistemini tanıtıp evrensel uyanış yolunu kirletme planına başvurma noktasına geldiler. 
Öte yandan, bu gelişmiş uygarlıklar toplu insanlık bilincinin kendileriyle açık temasa geçme olayına hazır olmasını bekliyor ve yaptıkları ufak temaslarla, biz buradayız, doğru zamanı bekliyoruz mesajını veriyorlar. Sonsuz olasılıkların hesabını yapabilen bu varlıklar, insanlığın ve bütünün hayrını gözettikleri için vaktinden önce bu büyük temasa kalkışmıyorlar.

On yaşlarındaydım. İstanbul'un Merter Semtinde, yüksek bir binanın 7. katında yaşıyorduk.
Bir gece bir kaç Ufo,  penceremizin hizasında, belki bir kaç km ötemizde dakikalarca havada asılı kalmış, çeşitli renkler göstermişlerdi. Ailece ışıkları söndürerek izlemiştik. Benim için büyüleyiciydi.  Ailem unutmuş olabilir ama ben hiç unutmadım. Seneler sonra bunu, Haktan Akdoğan'ın bir röportajından 1990' lar Merter vakası olarak duydum.

Kıbrıs'da, Denizcilik Fakültesi'nde ki ilk senemde, sıkıntılı ve korkmuş bir gecemde, kaldığım yurt binasının çatışına tırmanmış ve gökyüzünü izlerken kalbime huzur aklıma rahatlama veren bir Ufo görmüş. Bende bıraktığı hisler için ona teşekkür etmiştim.

Gemide çalıştığım yıllarda, okyanus geçişlerinde karanlık gökyüzünü izlemiş ve kalbimde, yalnız olmadığımı ve insanlık olarak da yalnız olmadığımızı pek çok kez sezmiştim. Hatta uzayın derinliklerinde akrabalarım ve dostlarım olduğunu düşünmüştüm.

Sonra Yuuka ile tanıştık. Tayland'ın Pai ilçesinde, bir gece sönmüş bir kamp ateşi başında, yalnız başımıza otururken birden tüylerim diken diken olmuş ve yarı uzanır olduğum ağaç üstünde doğrulmuştum. His bana abimin geldiğini söylüyordu. Ne abisi? Benim abim doğar doğmaz vefaat etmiş, bir süre sonra da annem bana gebe kalmış.
His çok kuvvetliydi. Gökyüzüne baktım. Bütün gökyüzü kalın bulutlarla kaplıydı.
Yine içimdeki hissi takip ederek, beyaz ışık kanalize ettim. Yuuka'ya baktığımda onunda havaya enerji sembolleri çizdiğini ve yukarıya baktığını gördüm.
"Buradalar", dedi.

Saniyeler sonra, tam üstümüzde bulutlar, belki 1 km çapında, tam dairesel şekilde açıldı. Biri büyük üçgen şekilli olmak üzere, 3-4 tane disk şekilli uzay gemisi bu deliğin üstünde uçuş yaptı. Sağa sola, yukarı, aşağı, ileri geri, ani, keskin hareketlerdi ve çeşitli renklerdeydi. Kalbimdeki mutlulukla ağlamıştım.
Yaklaşık 5 dakika sonra yokoldular ve üstümüzdeki bulutlar yavaş yavaş kapandı.
Yuuka, bu gemilerden birinin rahimindeki henüz 4 aylık olan Maya'ya spesifik bir enerji gönderdiğini,Maya'nın bilincini uyandırdığını söylemişti.

Bu olaydan bir kaç hafta sonra, Malezya'da bir kumsalda yıldızları izlerken kendilerini bir kere daha gösterdiler.

Her karşılaşmamızda mutluluk ve koşulsuz sevgiyi hissettik.

16 Mart 2016 gecesi, Maya'nın doğum gününü kutladığımız, dostlarımız Şenay ve İlker Durmaz'ın evlerinden ayrılıp, evimize doğru dönerken,  Cihangir semasında yaklaşık 20 tane kadar Ufo'nun kozmik dansına, 15 dakika kadar şahitlik ettik ve bu resimleri çektik.



Kalbimizde yine, kutlama vardı.

Bu ön hazırlığı yaptıktan sonra, Amantani'de yaşadığımız deneyimi daha rahat aktarabilirim.

Amantani adasında önce Pachatata kutsal mekanına tırmandık. İlahi Eril Enerji çakrası, yüksek taşlarla çevirilmiş. Ada yerlileri, senede yalnızca bir gün açıyorlarmış kapıyı ve turistlerin girmesine izin vermiyorlarmış. Saygılarını anlamakla birlikte, her varlığın özgürce girip dua edebilmesi, meditasyon yapabilmesi gereken bir kutsal mekanı, bir yeryüzü çakrasını bu şekilde kapatmaya hakları olmadığını hissederek, kurallarını en saygılı şekilde çiğnedim.
Hayatımın 37 senesi bu yolculuğu beklemiş, binlerce km yol gelmişim...

Duvara tırmandım ve arkasına atladım. Adanın en yüksek 2. tepesinde, antik zamanlarda açılmış, kare şeklinde bir alandı bu. Gidip ortasına oturdum. Kimseler yoktu. Yuuka da kapıda Maya ile oturmuş dua ediyordu. İnsanlık adına, hepimiz adına, kendi adımıza, Dünya'nın ve Evren'in ilahi enerjisine şükrettik ve gelen enerjiyi bu çakra aracılığıyla dünyanın kalbine, insanlığın kollektif bilincine demirledik.

Aynı şeyi, Pachamama tepesinde de yaptık. Bu defa tırmanmadan. (Duvar çok daha yüksekti.)

O gece Maya'yı yatırdıktan sonra, Yuuka ile karanlık terasta oturduk ve battaniyelere sarılarak, uzayın derinliklerinden ve dünyanın derinliklerinden gelen yüksek bilinçli, sevgi dolu varlıkları davet ettik.
Bir süre sonra hiçbir şey olmayınca, kilometrelerce yürüyüşümüzün verdiği yorgunlukla, Yuuka oda'ya döndü ve uyudu. Kalbi biliyordu ki, bir çağrı vardı ama o çağrı, o gece benim içindi.

Ben meditasyona, duaya ve içsel çağrıya devam ettim. Tam önümde, referans noktası olarak gördüğüm, görüş açımı ikiye bölen ağacın karanlık silüetinin sol tarafında, hayal edebileceğiniz en parlak gezegen görüntüsünden 3 kat daha geniş ve parlak bir ışık belirdi.
Yandı, söndü, yandı, söndü. Çok uzaktaydı. Ağacın sağ tarafına geçti yavaşça. Hareketsizce orada durdu 10 saniye kadar. Sonra ağacın yine sol tarafına geçti aynı hızla.
İzlerken aklıma fotoğrafını çekmek geldi. Telefonu çıkartıp, resmini çektiğimde küçülmeye başlamıştı. Son anının fotoğrafını çekebildim. Yokoldu. Şükretmekteydim.
Birden telefonun açık olan magnetometre programından abnormal seviye alarmı gelmeye başladı. Sinyal 75 birimden 160 birime kadar yükseldi saniyeler içinde. 160 birimin sesi çok tizdi. Uzakta gördüğüm o Ufo'nun üstüme geldiği belliydi. Telefonun şarjı bitti ve kapandı. Yuksrıda fiziksel olarak hiçbirşey görmedim ama yüksek enerjinin içinde oturup gözlerimi kapattım, dinledim.
Sanki çok uzaklardan gelen bir radyo kanalında şarkı dinliyordum. İçinde çalınan enstrümanlar da isanlığın bilmediği enstrümanlardı. Yüzüklerin Efendisi filmindeki elflerin şarkılarını andırıyordu.

Uyuyakalmışım. Uyanıp , toparlanıp, yatağıma döndüm. Gülümseyerek rüyalara daldım sanırım.

Her bir buluşma bütüne hizmet olsun!

Ertesi gün ada yürüyüşümüzde, Pachatata ve Pachamama arasında, bir boyut kapısı sezdik. İnsanların tırmanamayacağı, tehlikeli bir kayalıktaydı. Ufo ların bu boyut kapısını kullandığını, dağın içinde farklı yükseklikte bilinç frekansları olduğunu sezdik. Eteğinde oturup kapının enerjisiyle bağlanarak evreni dinledik.

Sonunda 21 Mart geldi. Ernesto ile, biri 12:00 öğlen vakti, biri 19:30 akşam vaktinde, dünyanın her yerinde ışık ekimi seremonisini yapan onlarca guruptan biri ve ışık işçileri kollektifinin parçacığı olarak görevimizi yerine getirdik.





Puno'daki ilk günlerimizde ziyaret ettiğimiz Aramu Maru boyut kapısında çektiğimiz fotoğrafları ve kaydettiğimiz ses chanting'ini ise sona saklamak istedim. 1 dakika 1 saniye uzunluğundaki bu ses kaydına yüklenmiş enerji imzası, insanı mekezine getiriyor. Yer-gök bir oluyor.
Lütfen kulaklık ile meditatif olarak, merkezinize demirlenmek niyetiyle dinleyin.

Lütfen dinlemek için tıklayın

                 ARAMU MARU

(Blogu yazmakta olduğum tarihlerde, resimlerimizi sakladığımız telefon suya düştü. Onun için Amantani adasında çektiğimiz fotoğrafları şimdilik yayınlayamıyorum.)

----


Bu blog sayfasını ilk kez bu yazı vesilesiyle ziyaret ediyorsanız "Nedir" sayfasına göz atmanızı tavsiye ederim.

Uzaktan görü şifa seansımızla ilgileniyorsanız, Heaven Earth Şifahane Blogumuzda, seanslar sayfasına göz atmanızı tavsiye ederim. ( http://yuuka-and-wings.blogspot.com/?m=1 )

Mucizeye yolculuk blog yazılarının dilediğiniz kadarını sosyal medyada paylaşmakta özgür hissedin. Bu blogun amacı ilham kaynağı olmak.

Mucizeye yolculuk blog yazılarının bir bölümünü ya da tamamını bir dergi ve ya kitapta yayınlamaksa isteğiniz bana email yolu ile ulaşabilirsiniz.
strongwings121212@gmail.com

Mucizeye yolculuğumuzu maddi manevi desteklemek istiyorsanız, yine aynı email adresiyle ulaşabilirsiniz.

Koşulsuz Sevgiyle


No comments:

Post a Comment

Note: only a member of this blog may post a comment.