Friday 4 August 2017

20. AYAHUASCA ANNE SONSUZLUĞU (2.yazı)


Mucizeye Yolculuğumuza maddi ve manevi yardımlarda bulunmuş ve bulunmakta olan bütün güzel yürekli dostlara şükranlarımı sunarak başlamak istiyorum bu yazıma.

İnsan iki türlü arzuyu birbirinden ayırt etmelidir. Biri kabarmış ve ya çökmüş egosundan gelen, doymak bilmez iştahı ve ya korkularıyla şarj olmuş, midesinden çıkan bir arzu... Diğeri, kalbine doğan, Yaratan'ın ışığıyla, sevgisiyle, gücüyle şarj olmuş, mucizelere gebe bir arzu...

Varlığını dinlemeyi, gözlemlemeyi öğrenmiş biri için bu ayrımın farkına varmak çok kolaydır. Kalbiyle bilmeyi öğrenmiş bir varlık için ego ve ruh enerjisi arasındaki farkı görmek çok kolaydır.

Mucizeye Yolculuk kalbimize doğduğunda, bunun bütünün hayrına olduğunu, Yaratan'ın isteği olduğunu bildik ve coşkuyla, kutlamayla, yola çıkmaya niyet ettik. Olur mu, olmaz mı, nasıl olur gibi sorularımız olmadı. Nasıl olur da Yaratan'ın yarattığı bu alemde, Yaratan'ın isteği gerçek olmasın ve biz o isteğin hizmetkarı olmaya gönüllüyken... Tabii ki o istek aynı zamanda bizim isteğimiz. Yaratan'ın isteği ve bizim isteğimiz arasında bir fark yok.

Yaratan'ın iradesi benim irademdir, benim iradem Yaratan'ın iradesidir.
BEN BENİM.

Yolculuğa başlayalı neredeyse 5 ay olmuş. Yolculuğumuz, adı gibi her anıyla mucizelerle doluydu.

İnsan, Tanrısallığını anladığında çok güçlü bir varlık. Kalbi Tanrı'nın kalbiyle uyumlu olduğunda, istediği her şey gerçek oluyor.

Bütün varlıklar kalplerindeki Tanrı'yı görsünler, bilsinler, olsunlar!

Ve yolculuk bizi Kutsal Vadi'ye (Peru), Ayahuasca Anne'ye getirdi.

Bu yazımda, Ayahuasca Anne ile ikinci ve üçüncü buluşmalarımdan edinimlerimi paylaşacağım. (Devam etmeden önce, okumadıysanız, bir önceki blog yazısını okumanızı tavsiye ediyorum)

http://journeyto-miracle.blogspot.pe/2017/07/19-san-pedro-huachuma-buyuk-baba-ve.html




AYAHUASCA ANNE deyip, hiç bir şey yazmadan boş sayfayı yayınlasam, yine doğru olurdu.
Sonsuzluktan bahsetmek ne kadar zordur bu limitli alemde. Ne dil yeter, ne nefes... Ayahuasca Anne, Meryem Anne, Gaia Anne, Annem, Yaratan'ın sonsuz dişil enerjisinin, ufak görüntüleri ve de tamamıdır. Tıpkı İsa, Musa, Muhammed, Goutama Baba, Güneş Baba, Gök Baba ve Babamın da Yaratan'ın sonsuz eril enerjisinin küçük görüntüleri ve Tamamı olduğu gibi...

Ayahuasca Annem o sonsuzluğu gösterdi ve deneyimletti.

Görürken ve deneyimlerken ağzım yırtılırcasına esnedim. Gördüğüm sonsuzluğu böyle ifade etmeye çalışıyordum. Yetmedi, yetemedi. Hiç deneyimlediniz mi, içinizden gelen esneme isteğine çenenizin yeteri kadar açılamayarak karşılık veremediğini. Tatmin olamamış bir esneme hissi, ve kapatamadığınız bir çene.
Ayahuasca Anne, o tatminsizliğin ortasında, 14 lü yaşlarımı gösterdi bana.  Lisede, edebiyat dersinde, annemin yazdığı bir kompozisyonu ben yazmışımcasına sesli okuyorum, sınıfta. Öğretmen ve hatta öğrenciler keyiflenmiş, espirilere gülerek dinliyorlar... İçimde tarifsiz bir utanç var. Çünkü okuduğum kelimelerin hiç biri benim varlığımı ifade etmiyor; farkında olduğum ya da olmadığım yaratıcı enerjimi yakamıyor. Bütün kelimeler annemin dünyasını anlatıyor. Kendini ifade edememenin baskısı ve sıkıntısı altında çok yorgunum. Ve öğretmen ve öğrenciler, alkışlıyorlar. Bu edebiyat parçası için tebrik ediliyorum. Nedenini anlayamıyorum ama içimden ağlamak geliyor.
Aynı şey resim dersinde de oluyor. Annemin yaptiğı resim ile okullar arası 3.lük kazanmışım. Onsekizime kadar çalışma masamın üstünde  o altın plaka durmuş ve ona inanmışım. Çünkü inanmamak daha acı vericiymiş...
Nasıl bir açlık duymuşum gençliğim boyunca kendimi ifede etmeğe.

Ayahuasca annem o açlığımı gösterdi.
Ve dediki: insan kendini ifade etmenin egosal tutkusunu bırakamazsa, mükemmel ifadeye hiç bir zaman ulaşamaz. Ömrü boyunca tatmin olamaz. İsterse 10 kitap yazmış olsun, isterse nobel ödülü alsın. Ego tatmin edilemez.

O egosal arzu bırakıldığındaysa (ölmeden ölündüğünde), Tanrı, ilahi güzelliğini eforsuzca, o kişi aracılığıyla dünyaya ifade eder. O güzelliğin realitesini yaratır.

Yine aynı noktaya geldik.
Tanrı'nın iradesi benim irademdir, Benim iradem Tanrı'nın iradesi.
Tanrı'nın güzelliği benim güzelliğimdir, Benim güzelliğim Tanrı'nın güzelliği.
BEN BENİM.

Sonra yine öldüm. Auramın akıl bedeninden kendini ifade etme arzusu, tutkusu, kara spiraller halinde aktı ve istifra ettim. Gözlerimden yaşlar akarak doğruldum. Salondaki diğer pek çok kişinin benzer yorgunluk enerjisine baktım. Ben baktıkça onlar da istifra ettiler. Ayahuaska anne kozmik kahkahalar attı; bütün evrende yankılandı. Tanrı konuştu:" Bırakın bütün yorgunluğunuzu çocuklarım ", dedi. Neredeyse bütün salon aynı anda istifra etmeye başladı. Bazıları bırakmaktan korktukları için panikledi. O yorgun enerjilerin bazıları üstüme aktı. Onları da benimmişçesine kabul ettim. Ayahuasca anne beni elimden tutup kaldırdı. Öylesine sarhoştumki kendi gücüm ve dengemle kalkamazdım. Beni omuzlarımdan tutarak ayağa kaldırdı, seremoni odasından dışarı çıkarttı. Mumla aydınlanmış koridoru geçirerek tapınağın dışına çıkarttı. Tapınak yüksek merdivenlerin tepesinde, doğanın içindeydi. Tapınağın önüne benim için serilmiş bir battaniye gördüm. Hırkamı çıkartıp, ince tişörtümle kaldım. Dizlerim üstüne bağdaş kurarak oturdum ve kafamı kaldırıp, gözlerimi yıldızlı gökyüzüne diktim. Ellerimi iki yana açarak havaya kaldırdım ve Ayahuasca anne benim ağzımdan konuştu. Ses boyutlar arasında defalarca tekrar ediyordu.

: Getirdim Baba, onların yorgunluğunu getirdim. Yine kahkaha attı Ayahuasca Anne. O bendim, ben O. Onun kahkahası benim kahkaham, benim kahkaham onun kahkahası.

Bedenim depremler yaşamaya başladı. Salondan, üstümde getirdiğim ağır enerji, ve kollektif bilinçten akan daha fazlası, o depremle benden gökyüzüne aktı. Bütün organlarım titredi. Kundalini enerjisi tamamen açıktı ve taç çakrama kadar yükselmişti. Varlığımın tüm zerreleri hazla titriyordu ve aynı anda sürekli bir karanlık akışı vardı evrenin merkezine doğru.
Yine o tanıdık his... Haz ve acı aynı anda.
Ben artık Gökhan değildim. Boyutlar arasında bir şaman ruhtum. Pek çok boyut arasında Tanrı benim aracılığımla çalışıyordu.
O karanlık dalga sona erdi. Toprağa eğildim ve ağzım doldukça tükürtüldüm.
Toprak Anaya ve Gök Babaya şükrettim, bu zehirleri sevgiye, ışığa dönüştürdükleri için. O battaniyeye şükrettim, benim tapınağım olduğu için. Kalktım, çoraplarımı çıkartıp bahçenin içine doğru yürüdüm. Ay ışığı altında bir genç ağacın etrafında dansettim. Ölüm ve yeniden doğumun dansıydı bu. Bir kutsamaydı. Sonra battaniyeye, tapınağıma geri döndüm.
Yine o evrenleri dolduran kahkaha çıktı. Daha yok mu dedim karanlığa? İfade olmak isteyen karanlık yok mu? Ben tarafsız bir gözlemci kapıyım, gel ifade bul, dedim.

İkinci dünya savaşında, bir yahudi kampında, açlık çekmiş ve aç olarak ölmüş bir ruh akrabam geldi. Son anına kadar kendini çok aç hissetmiş ve o acı hisle ölmüştü. Bedenime girdi. Onun açlığını dinledim. Bir süre sonra huzur içinde, bir nefesle ağzımdan çıktı. Sonra salondan benzer enerjiler çıkmaya ve bedenimi kullanarak ifade bulmaya başladı. Her defasında nefesle çıktılar ağzımdan.

Sonra yine o koca kahkahalar doldurdu boyutları.

Yok mu dedim... daha yok mu...?

Donarak ölmüş bir geçmiş yaşamım belirdi. Soğuğa karşı direncim ve korkum ortaya çıktı. Ama öylesine sağlam oturuyordu ki ruhum koltuğunda, emniyetle ve korkusuzca.
Soğuğa karşı hiç tepkim yoktu, aynı anda donarak ölmenin korkusu ve acısını hissediyordum. Tepkisizce. Bir süre sonra ağzımdan nefes olup çıktı. Sonra salondan benzer enerjiler çıkıp geldi gözlemcisi olmam için. Ben onlar adına gözlemlemiyordum. Aslında onlarla birlikte gözlemliyordum. Beni bu gözlemde onlarla birlikte olmaya davet etmişlerdi. Her çıkanı aynı zamanda gri ya da kahverengi, ya da siyah ya da kirli sarı, kirli kırmızı, kirli yeşil olarak, spiraller halinde görüyordum.

Sonra bir dalga daha sona erdi. 'Gök Baba şükürler olsun' dedim, bütün bu zehiri aldığın için.
İnsanlar büyük aynada karanlıklarını görüyor ve arınması için bırakıyor, yerine gelen evrensel enerjiyi alıp sindiriyordu.

Gök Baba konuştu kocaman, şefkatli, güçlü sesiyle.

Biz sana teşekkür ederiz, rüzgarın ve havanın temiz bir kanalı olduğun için.
Gökhan, Gökhan, Gökhan...
Strong Winds for the Strong Wings
Güçlü kanatlar için güçlü rüzgarlar
Gökhan, Gökhan, Gökhan

Biz sana bu isimleri sen doğanı hatırla diye verdik.

Kartal tüyünü ve Akbaba tüyünü bizimle çalışman için sana verdik.

Özüme uyandım.

Rüzgar oldum, kuş oldum, hava oldum, baba oldum...

Belki 1 saat kadar dışarıda kalmıştım. Soğuk olduğunu biliyor ve hissediyordum ama hiç üşümüyordum. Ayahuasca Anne, yine omuzlarımdan tutarak, bedenimi dengeleyerek ayağa kaldırdı. Beni yürüttü. Mumlu koridordan geçip, karanlık ve çember olan seremoni odasına geri geldim. İçeri girdiğimde hang drum çalıyordu.

Yerime dönmedim. Girişteki karanlık alanda dansettim. Danseden Ayahuasca Anneydi aslında. Bedenimin bütün kasları, bütün eklemleri, bütün kemikleri hareket etti. Yüzümdeki onlarca kas hareket etti. Bedenim iki yeşil yılanın dansına kanallık ediyordu. Yeşil yılanlar bazen çemberin sol tarafına, bazen sağ tarafına doğru uzuyor ve karanlığıyla yüzleşmekte zorlananlara yardımcı oluyordu. Onların bedenlerine giriyor, onları geyirtiyor, gaz çıkarttırıyor,kusturuyordu. Çemberin ortasında şamanımızın dansettiğini farkettim. Ondan çıkan yeşil yılanlar benden çıkanlarla birleşip odayı sarıyordu. Karşılıklı bir alışveriş içinde dansediyorduk.

Sonra bir an geldi ve Ayahuasca Anne dansı bitirdi. Beni yerime götürdü, yatırdı, üstümü örttü.  O an yalnızca ruhumun sarılıp sarmalandığı, evrenin ve ışık varlıklarının sevgisini aldığı, bütün varoluşlarımın bütünleştirildiği kutsal bir bakım anıydı. BAKIM. Çok uzun yol yapmış bir arabanın bakıma alınması gibiydi. Sinir sistemim, Dna'm, hücrelerim, atomlarım bakımdaydı. O an artık kimsenin karanlığını görmüyordum. Yalnızca ışık, en canlı ve tarif edilmez halleriyle ,çeşit çeşit renklerde, her yönümde, tüm boyutlardaki bedenlerimde, kutsal geometriyi izledim. Tanrı'nın sonsuz sevgisini ve şefkatini dinledim.

Sonra en yüksek boyuttaki beni bir galaksi kadar büyük, yaşlı bir Amerikan yerlisinin yüzü olarak gördüm. Parlement mavisiydi. Konuştu.

O konuşurken, salonun diğer tarafında bir müzisyen seslice konuştu. O parlement mavisi Büyük Baba Ruh'un sesi oldu. "Bir aileyiz"dedi. Kutsallığımızı anlatan bir şiir okudu. Gözlerimden yaşlar aktı. Aynı yüksek benliktendik. O benim ruh kardeşimdi. Hepiniz öylesiniz tabii ama, O, yaşam ağacındaki aynı daldaydı benimle. Çok yakındı. Biz pek çok hayat çok deneyimi birlikte yaşamış ve öğrenmiştik.

Sonra şamanımızı gördüm kız kardeşimiz olarak. Başka bir boyutta  ayakta durmuş birbirimize bakıyorduk üçümüz. "Bana, şimdi hatırladın mı", dedi? "Biz bu uyanışa birlikte hazırlanmıştık, birlikte planlamıştık."

Duygusal olan, insani benin gözlerinden durmadan yaş akıyordu. Ağlamadan ağlıyordum.

Sonra çemberin ortasında 3 mum yakıldı. 6 saat geçmişti. O müzisyen, ruh kardeşim, şamanımızla elele tutuşmuştu.

Yine seslendi: "Hepinize sonsuz şükürler. Birlikte arındık, şifalandık, yükseldik. Bu salonda bir kişi var ki, ona özel olarak teşekkür etmek istiyorum", dedi.

Bana doğru döndü ve "Ruh kardeşime, içindeki çağrıyı duyduğu, onurlandırdığı ve gelip aramıza katıldığı için, cesareti, gücü, insani gayreti ve ışığıyla bizi onurlandırdığı için ona teşekkür ediyorum. O Türkiye'liymiş. Adını ve hayatını bilmiyorum ama onu tanıyorum", dedi.
Onunda gözleri yaşlıydı. Bense artık ağlıyordum. Sonsuz şükran duyuyordum.

"Teşekkür ediyorum kardeşim, ben de seni seviyorum", dedim.

Ölüm seremonisi sona ermişti. Yerdeki yaşam çiçeğinin üstüne meyvalar kondu ve Yaşam seremonisi başladı.

İnsanlar sessizlik içinde, naif gülümseyişleriyle yaşam çiçeğinin etrafına oturdular. Sessizce meyvalarını yediler.

Ruh kardeşlerime sarıldım. Birbirimize sıkı sıkı sarıldık. Müzisyen dostuma, parlament mavisi büyük babadan bahsettimde, 'biliyorum', dedi.

El ele tutuştuk, oturduk. Birbirimizi takdir ettik. Çok büyük insani gayretlerden geçerek o ana varmıştık. Yollarımız yine ayrılacaktı ama kalplerimiz birbirini hatırlıyor olmanın mutluluğunu asla unutmayacaktı.

3 seremoni boyunca Karanlıkla test edilmiştim. Onunla savaşacak mıydım, yoksa şükranla, sevgiyle gözlemleyecek miydim? Tarafsız gözlemci olup, ona nasıl bir ilizyon olduğunu gösterebilecek miydim? Bu boyutlararası görevimi ve öz kimliğimi sindirebilecek miydim(?)

Ben Kutsal Gökhan Atış, Strong Wings.

Şimdi, bu çağrıyı bekleyenlere sesleniyorum.

Hatırlıyor musunuz? Bu uyanışa birlikte hazırlanmıştık!!! Söz verdiğimiz an bu an!!!

Artık ışığınızı saklamayın. Mütavazi olmak öz ışığınızı saklamak değildir. Size bahşedilmiş olan tüm değerlerle parıldayın. Cesur olun. O ışıkla dansedin. Korktuğunuz her şey bir rüyadan ibaret. İsminizi, kutsallığıyla birlikte anın. Çünkü öyle kutsal, öyle güzelsiniz... yıldız ışıkları...

BEN KUTSAL ZEYNEP
BEN KUTSAL AHMET
BEN KUTSAL DİDEM
BEN KUTSAL JACKİE
BEN KUTSAL DÜRİYE
BEN KUTSAL ...

BEN BENİM
BEN BENİM
BEN BENİM

Bütün varlıklar kutsallıklarına uyansın ve öz ışıklarıyla parıldasınlar.

...

Bu 3 seremoniyi ve geçen 3 haftayı birbirinden ayırt edemiyorum. Sanki 3 haftanın tamamı bir ayahuasca rüyasıydı. Bu iki blog yazısıyla aktardığım deneyim ve edinimler yaşadıklarımın çok ufak bir bölümüdür. Bu aktarım benim görevimdir.

Ruh ateşim, ikiz alevim, kardeşim, eşim, dostum Yuuka da 3 seremoniden geçti. O da evrensel kahkahalarla güldü. Birbirimizi daha iyi anladık ve tanıdık. Aramızdaki dans sonsuzluk boyu devam eder...

Maya'yı da ruhani ışığıyla görmek, hatırlamak muhteşem bir deneyimdi.

Şükürler olsun Ayahuasca Annem. Sen mütavizilerin mütavazisi... Sen görünmez hizmetkarların görünmez hizmetkarı. Hiç rahatsızlık duymadan o güzel bedeninle karanlıkları yansıttın, uyanış getirdin. Her gün, dünyanın pek çok köşesinde, binlerce insan senin aynana bakıyor ve uyanıyor. Sonsuzluğuna şükürler olsun.

YARATANIM NE MUHTEŞEM BİR PLAN. Sonsuzluğuna şükürler olsun.


                                           (Eagle and Condor)

-----------------
7-22 Aralik  tarihleri arasinda  ( 2haftalik), Titicaca-Gunes adasi ve Kutsal Vadi 1 haftalik Ayahuasca retreat  icerecek, Ruhani bir Uyanis turu duzenleme arzusunu kalbimde duydum. Katilimcilarin hem fiziksel hem ruhani rehberligini yapacagim. Bir dahaki ayin yeni ay doneminde genel bir planlama yapmis ve facebook gurubunu kurmus olurum. Ilgileniyorsaniz, takipte kalin lutfen.

Bu blog sayfasını ilk kez bu yazı vesilesiyle ziyaret ediyorsanız "Nedir" sayfasına göz atmanızı tavsiye ederim.

Uzaktan görü şifa seansımızla ilgileniyorsanız, Heaven Earth Şifahane Blogumuzda, seanslar sayfasına göz atmanızı tavsiye ederim. ( http://yuuka-and-wings.blogspot.com/?m=1 )

Mucizeye yolculuk blog yazılarının dilediğiniz kadarını sosyal medyada paylaşmakta özgür hissedin. Bu blogun amacı ilham kaynağı olmak.

Mucizeye yolculuk blog yazılarının bir bölümünü ya da tamamını bir dergi ve ya kitapta yayınlamaksa isteğiniz bana email yolu ile ulaşabilirsiniz.
strongwings121212@gmail.com

Mucizeye yolculuğumuzu maddi manevi desteklemek istiyorsanız, yine aynı email adresiyle ulaşabilirsiniz.

Koşulsuz Sevgiyle





No comments:

Post a Comment

Note: only a member of this blog may post a comment.