---
İnsanların kimlikleri hapishaneleridir.
Yeni doğan bir bebeğin gözlerine baktığımızda orada
tanımsızlık görürüz. Hiçlik. Kimliksizlik. Masumiyet. Kutsallık.
Her geçen gün bebek kendisine verilen yeni bilgilerle
depolanır.
Yardıma ve sevilmeye muhtaç olduğunu öğrenir.
Ebeveynin ve atalarının bilinç seviyesi ne ise bebeğin de
beslenebileceği bilgi türü odur. Sırayı bozan istisnayi bir durum yok ise bilgi
atalardan torunlara doğru, çocuk-ebeveyn ilişki deneyimleriyle ve de genetik olarak
aktarılır.
1 yaşına varmış bir çocuğun gözlerinde hala saflık ve
tanımsızlığı yakalamak mümkün olabilir.
3 yaşında bir çocuğun gözlerinde Tanrısal parıltı hala
mevcutsa da, annesinin ve babasının çocuğu kimliği de o kadar görünürdür.
Düşük frekansta bilgi, değer ve besinlerle beslenmiş 5
yaşında bir çocuğun gözleri artık kaybolmuş olan insanı yansıtmaktadır. O kaybolmuşluğun
etrafı kimlik bilgileriyle örülmeye başlanmıştır ve her geçen gün büyüyen bir
saçmalık topuna dönüşecektir.
EGO:
Adı: Mustafa
Doğum yeri: XX
Doğum tarihi: xxxx
Dini: x
Ailede Kabul edilirliğ: %xx
Kendince toplumda kabul edilirliği -%yy
Kendince Fiziksel çekiciliği: xyzdsbc
Kas gücü:mdsdg
Akıl gücü: jgdaterfdbv
Şanslılığı: hjgsduydt
Yaş büyüdükçe:
Okul başarısı ya da başarısızlığı
Ilişkilerde başarı ya da başarısızlığı
Işte başarı ya da başarısızlığı
Bankadaki parası
Vs.
Mustafa, ismiyle birlikte, çocukluğu itibariyle etrafına
toplanmış bütün dünyasallığının bir
yumağı haline gelmiştir.
Ego yün ise, Mustafa ondan kazak örüp giymiştir.
Ego nostalji sayfalarında kalmayı sevmez. O kendini hep
yeniler. Çocukken yaşadığı fakirlik ve değersizliğin kazağını, çok çalışıp, çok
didinip, zengin ve görünürde değer verilen bir iş adamı kazağına çevirmiş
olabilir.
Çocukluğunda çok özendiği maket arabalardan kendisine milyon
liralık kolleksiyon yapmış hatta yetmemiş maket araba müzesi açmış olabilir.
Gençliğinde özendiği ama ilişki kuramadığı genç ve güzel kadınlardan
bir hizmetli ordusu kurmuş olabilir.
Gençliğinde kendine kim olduğu sorulsa, acıların çocuğuyum,
diyebilirdi.
Şimdi sorulsa, işte efendim şu şu şu derneklerden şu ve ya bu
başarılar nedeniyle ödül almış, şuranın ya da buranın başkanı, bişeysi,
paralısı, kazaklısı, şöyle ve de böyle yakışıklı vs., diye sonu gelmez bir
cümleyle kendini anlatmaya çalışabilir.
Kazak aynı kazak. Rengi değişmiş.
Mustafanın gözlerindeki masumiyetin üstü katmer katmer örtülmüş.
Kim olduğunu unutmuş. Kim olduğunu unuttuğunu da unutmuş.
Kim olduğunu unuttuğunu unutuşunu da unutmuş… gözlerinde zerre derinlik
kalmamış. Sesi sanki kendine ait değil. Kokusu da öyle.
Ağzından çıkan hiç bir söz özünü yansıtmıyor.
Mustafa bir fikirler balonu.
Kendine dışarıdan bakıldığında ne görülmesini istiyorsa ona
inanıyor, ona programlı yaşıyor. Bu onun sahte kimliği. Bu onun egosu.
O son ana dek, sahte kimliğin devamlılığı ne gerektiriyorsa
onu yaparak yaşayacak.
Aynı güçlü Mustafa karakterini sergilemeye devam edecek…
Aynı zengin, aynı yakışıklı, aynı zinde, aynı genç, aynı
başarılı, aynı şöyle, aynı böyle…
Bu sahte kimliğin sürdürülebilirliği mümkün değil ki… Er geç
yıkılacak Mustafa.
Bir insan, ömrünün tamamı boyunca her an aynı performansı
sergileyemez ki…
Kaldı ki herşey onun performansına da bakmıyor.
Onun şans dediği faktör başka yönden esse Mustafa hemen
yıkılacak.
O yıkılış anına dek Mustafa kendi kendinin hapsinde
yaşayacak. Daha da doğrusu hapisin kendi olacak.
Dilinin ucuna geldiği halde birine seni seviyorum demeyecek
mesela. Zayıflıkmış…
İçinden çok geldiği halde havuza bomba vuruşu atlamayacak… Erkeğe
yakışmazmış…
Çocuklarıyla sokakta kahkaha atarak koşmazmış…
Bir kadının önünde ağlamazmış.
Ağlarsın Mustafa, öyle ağlarsın ki, tüm insanlığın önünde
ağlarsın. Yeterki o kırılma noktası senin hayatına varmış olsun. Yeterki o
sahte kimliğin bir zerzeleyle sarsılsın.
Ve kendi kendine bir sor: Ben kimim, diye.
Hayatının o dönemi geldiyse yıkıma direnme Mustafa. Zaten
direnemezsin. Sen olmayan herşey yıkımda…
Sahte kimliğini merkez olarak kullanan kurulmuş bütün
yapılar yıkılacak. Işin, evin, alien, ilişkilerin, paran, pulun, tipin,
sağlığın…
Gözlerindeki kutsal parıltı yeniden gözükene dek
yıkılacaksın Mustafa.
Bir insanın perspektifinden en iyi ihtimalle bu yıkım sen
ölmeden durur.
Öyle olursa uyanmış insan olursun. Gözleri Tanrısal ışıkla
parlayan, ağzından özünün sözleri dökülen, özün şarkısını söyleyen, kutsal
insan olursun. Aman dikkat Mustafa. Sonra da bu yeni fikirlerin insanı
olacaksın. Ruhani Mustafa olacaksın. Bütün sahte kimlikler gibi o da yıkılacak,
parçalanacak ya.
O vakit kendini koşulları ve oluşlarıyla tanımlamayan, ışıl
ışıl bir varlık olacaksın. Mustafa değil, insan bile değil…
Hapis yaşamında kendini mahrum ettiğin gönlünden geçen
herşeyin peşine düşüceksin artık. Hiç giyinmediğin gibi renkli giyineceksin
belki. Hiç gülmediğin kadar sesli ve ulu orta güleceksin belki. Kitap okumayı
severmişsin meğer… Kendini kalabalığın ortasında dansederken gördüğünde
şaşıracaksın. Çocuğun için çocuk tiyatrosunda eşşek kılığına girip anıracaksın.
Eşine çiçekler alıp önünde diz çökeceksin. Yaradanla telefonda konuşur gibi
kalbinden konuşacaksın. Hayatın daha ne mucizelere gebe.
Ama tekrar diyeyim, her yeni oluşumunu kimlik edip tutmaya
çalışacaksın. Bu, İnsanın dünya sınavı.
Yok, bu yıkım ve yeniden kurum, yani ölmeden ölüm doğmadan
doğum, bu hayatta tamamlanmazsa, fiziksel ölümün çok ağır, çok kederli olacak.
Bunu seni korkutmak için değil hazırlamak için söylüyorum. Gözlerine bakan
herkes pişmanlıklarını, keşkelerini görecek. Etrafında sana acıyan insanlar
olacak. Öldükten sonra bile güçlü olduğunu kanıtlamaya çalışacaksın. Hani hayaletli
evler olur ya… Öyle bişey…
Er ya da geç, bu hayat veya sonrasında, sahte kimliklerin
yıkılacak.
Seç Mustafa. Zaman şimdi.
Bir daha dünyaya gelirsem şöyle de yaparım böyle de yaparım
diye ağlaşma. Şimdi yap. Hiç bir zaman geç değil.
Diyebilirsin ki yaşım olmuş 50 ve ya 60. Ben böyle bir
radikal değişim yaşamaktan korkuyorum. Onca yıllık arkadaşlar, eş dost, kariyer
çevresi, hakkımda ne düşünür?
Hangisinin hakkındaki düşüncesi hayatta geri kalan vaktinden
daha değerli?
Bırak ne düşünürlerse düşünsünler. Senin depreminden onlar
da sallanır. Onların da sahte kimlikleri tehlikeye düşer, yıkıma girer. Bunun
adı hakikate uyanış. Uyanışın çağında yaşıyoruz.
---
Hey!
Rocker kardeşim sen dinlediğin müzik ve giydiğin siyah
tişört değilsin.
Işten eve, evden işe giden kardeşim, sen bu değilsin.
Kız kardeşim, okuduğun dergi, giydiğin ayakkabı değilsin.
Babasının oğlu, annesinin kızı değilsin…
Dostum, sen inandığın din, doğduğun ülke, cildinin rengi
değilsin.
Sen kimsin?
Ben Kimim?
(İpucu: bu sorunun düşünerek verilecek her türlü cevabı
yanılgıdır-Ego’dur)
No comments:
Post a Comment
Note: only a member of this blog may post a comment.