Thursday 24 May 2018

42. Giriş-gelişme-sonuç -21 Mayıs-29 Mayıs meditasyonları.. Yaklaşan Shasta meditasyonu üzerine- kalbin ve egonun sesi


“Bütünün en yüksek hayrına işim ve aşkım şifacılık, ışığa kanallık, seyyahlık, yazarlık. Blog yazılırımı okuyup, çektiğim fotoğraflara bakarak kendi hayatınız için ilhamlar alıyorsanız, hizmetlerimi bütünün hayrına buluyorsanız ve bu şekilde yaşamaya devam edebilmemi diliyorsanız; yolculuğuma bu gerekçeyle, manevi desteğiniz gibi maddi destekte de bulunmak istiyorsanız, yazının sonunda vereceğim banka hesap bilgisi ile bana ulaşıp bağışta bulunabilirsiniz. Yardımınız bizim için evrenin akan bolluk ve bereket nehridir. Şükürle alır ve bütünün en yüksek hayrına değerlendiririz. Varlığınıza ve ruhunuza Şükran.”


 42. Giriş-gelişme-sonuç -21 Mayıs-29 Mayıs meditasyonları.. Yaklaşan Shasta meditasyonu üzerine- kalbin ve egonun sesi



Vaaav. Ne zamanlardan geçiyoruz. Ne yüksek enerji frekanslarıyla sörf yapıyoruz. Düşüp dalganın altında da kalıyoruz; sonra bi anlık bir farkındalıkla yine sörf tahtasının üstüne çıkıp dalganın üstünde nefes alıyoruz. Dalga giderek yükseliyor. Bu defa da daha önce hiç bukadar yükselmediğimiz için korkuya kapılıyoruz. Yaşam gerçekten bu kadar güzel olabilir mi? Dünya gerçekten cennet mi? Ruhuma dokunmayan işi, ilişkiyi, maddeleri, durumları, olayları, imkansızlıklara inandığım senelerin sonunda nasıl bir çırpıda bırakabiliyorum? Aklımı mı yitiriyorum?

Burada altı çizilmesi gereken ince bir husus var. Ruhun arzusunu takip ederek sana ve bütüne hizmet etmeyen enerjilerden uzaklaşmak ile egonun sesini dinleyerek sorumluluklardan ve geliştirici sınavlardan kaçmak arasında büyük bir fark var.

Bazen önünüzdeki dağ gibi koca bir sınavı görürsünüz. Egonuz derki etrafından dolan. Kalbiniz der ki ödülün o tepenin zirvesinde; devam et, yürü. Ve siz o zor görünen yolu seçer gerektiği gibi ve gerektiği kadar fiziksel, akılsal, ruhsal emek verirseniz; zorluk ile gelen tüm içsel gelişimleri alırsınız. Ruhen tatmin olursunuz.

İçsel gelişimin yalnızca zorluklar ile geleceği yanılgısına da düşmeyelim. Bazen de önünüzde kocaman bir dağ varken kalbinizden gelen ses der ki, "Gel sen şu ağacın gölgesinde biraz dinlen". Egonuz da bas bas bağırır; çıkıcam, başarıcam, alıcam vs.  O vakitte ise ağacın gölgesinde dinlenmeyi seçmek içsel gelişiminizin yoludur.

Kalp aracılığıyla konuşan ÖZ’ü duymak, ya da duymamak, işte bütün mesele bu!

Egonun ve ruhun sesinin nasıl ayrımına varabilir insan? Bu istek, bu arzu ruhumdan  mı geliyor? Bu ses benim en yüksek kader planımın frekansını mı taşıyor? Yoksa egomun sesi ve daha düşük frekanslı kader yolumun mu işaretçisi?

İnsan kendinde değilken, kendini bilmezken aldığı bütün kararlar egosuna hizmet eder. (Gerçi insanın egosunun sesini takip etmesi daha uzun vadede yine ruhun çıkarınadır. Çünkü egonun sesini takip ederken alacağımız tüm kararlar, yapacağımız tüm eylemler bizi hakikatten uzaklaştırır. Bu uzaklaşma nedeniyle hakikate özlem duyar ve sonra hakikati aramaya başlarız.)

…ve biz bu yolu zaten çok uzun süre yürüdük. Bu yazıyı yazan ben ve okuyan siz, tam vakti geldiği için, bu konuyla ilgili resme, şimdi daha büyük bir açıdan birlikte bakabiliyoruz. Üzerine konuşabiliyor, düşünebiliyoruz. Üzerine sezgilerimizi dinleyebiliyoruz. Bu satırlar zaten vardığımız bir içsel gelişim noktasının olumlamasıdır.

İnsan nasıl kendinde olur? Nasıl kendini bilir? 

Bunun için önce kendinde olmadığının farkındalığına varmalıdır. 

"Ahhh, anladım... Şu anda kendimde değilim; kendimi bilmiyorum; düşüncelerimin ve duygularımın içinde kaybolmuşum..."

Derin, yumuşak bir nefes ve nefes ile gelen Ruh Gücü, bize bir seçim anı sunar.
Kendimiz olma, kendimizi bilme ve bu bilişin getirdiği yüksek frekanslı kader yolunun seçimi.

Şimdi, kalbimle bilmeye, kalbimle seçmeye niyet ediyorum. Şimdi, kalbimle biliyor, kalbimle seçiyorum.
Şimdi benim ve bütünün en yüksek hayrına olan, en yüksek frekanslı kader yolunu yürüyorum.
Ahhhhhhhhhh, çok şükür. Çok şükür.
---

Japonya’nın ya da Türkiye’nin alışageldiğimiz, bilegeldiğimiz, korunaklı alanında kalmayı seçebilirdik. Kalbimize doğan ses dedi ki taşınmak üzere Peru’ya doğru yola çıkın.

Madem taşınıyoruz o zaman her zamanki 2 yolculuk çantamıza bir tane daha ilave edelim; 3 çantayla yola çıkalım dedik. Zaten tüm sahip olduğumuz eşya o kadar.

Taşınıyorsak, Japonya’dan direkt Peru’ya uçalım dedik. Öylesi kolay olurdu ve öylesi normal gözüküyordu.

Yok dedi, Ruh; siz önce Hawaii’ye sonra Shasta Dağına gidin. Ruh konuşunca kalbimizde kuşlar şakıyor sanki. Yol ne kadar zor gözükse de kuşların neşesiyle uçuyoruz.

Herşeyi ayarladık; Ruh bizi infilak etmek üzere olan yanardağın eteğinde, akmakta olan lav nehrininin dibine getirdi.

Yolumuzun zorluklarıyla içsel bir neşe ile ve kalpten gelen bir biliş ile yüzleştik.
Ruh istedi ve ruh organize etti 21 mayıs ve 29 Mayıs meditasyonlarını.

21 Mayıs Meditasyonu Maui adasında Haleakala Yanardağ Kraterinde yapılacaktı. Burası aynı zamanda dünyanın kalp çakrası.

Aşağıya facebook’ta paylaştığım 21 mayıs deneyimimi tırnak içinde yapıştıracağım. Bu yazıyı daha önce okuduysanız ve yeniden okumak istemiyorsanız sayfanın biraz daha altına doğru inerek Shasta dağı meditasyonu ile ilgili yeni kanallık mesajıma ve resimlere ulaşabilirsiniz.


21 Mayıs 2018,

“Haleakala Krater’ine doğru akşam saat 5 gibi yola çıktım. Hava yağmur bulutlarıyla kapalıydı. Egomun iç sesi acaba oraya çıkabilecek miyim, çıksam bile meditasyon için uygun yeri gece gece bulabilecek miyim, ya çok insan varsa gibi cızırtı yapıyordu.
Rehber ruhlarımdan ve koruyucu meleklerimden, bütünün hayrına olan yolda olduğumu gösteren işaretler gelmeye başladı.
Önce bir gök kuşağı gördüm. Yarım saat sonra gök kuşağının indiği noktada durdum. Tam üstünde gitmekte olduğum dağ yoluna düşüyordu, başka da araba yoktu. Öyle durdum yolun ortasında. Gökkuşağının bütün renkleri kalbime aktı. Dağ hoşgeldin dedi, toplantımızı bekleyen Lemuria’lı ruhlar ve Galaktik Varlıklar, hoşgeldin dedi. Kalbim ve gözlerim dolu dolu girdim Haleakala sınırına.
Sonra gözgözü görmez bir sisin içinde 1 saat daha yukarı doğru yılan gibi kıvrımlı yollarda ilerledim.
Zirve 3055 metre. Deniz seviyesinden o yüksekliğe 2 saat içinde çıkmıştım. Ciğerlerim daraldı. Yavaş, sakin, derin nefesler gerekliydi.
Akşam 7 olmuştu. Gün batımını görmek için gelmiş hayalkırıklığı içinde turist gurupları vardı. Sis nedeniyle hiçbirşey gözükmüyordu. Hava eksi 5 civarında hissediliyordu ve çok kuvvetli bir rüzgar esiyordu.
Üstüste denge halinde dizilmiş taşlar gördüm bir noktada. Yarısı yıkılmıştı. Bir kaç taş da ben koyarak tamamladım. Yanında oturdum. Beklediğim hiç bir şey yoktu. Yalnızca orada olmanın huzurunu duyuyordum. Bir süre sonra günbatımının fotoğrafını çekme ümidini yetiren kalabalık öfleye puflaya arkasını dönüp sisin içinde kayboldular.
Onlar gideli daha 1 dakika olmamıştı ki, gözüm saate ilişti: 19:19
Rüzgar birden yön değiştirip gün batımını örten bulutları bir nebze açtı. Dönüp sesleneyim istedim insanlara ama baktım çok uzaklar ve bu 19:19 vakti kutsal dağda gün batımını görmek bu gece yalnızca bana ve size kısmet edilmiş; onu anladım. Atatürk geldi aklıma, Türkiye geldi.. şükranla izledim bir kaç 10 saniye kadar ve ekteki fotoğrafı çektim.
Sonra sis yine kapadı her yönü. Dağın başında bir başıma kaldım. Dağın ruhu ve Gaia’dan kutsal kalbine bağlanmak ve şifasını aktarmak üzere izin istedim. Yemyeşil devasa bir Tanrıça kraterin ortasından,Dünyanın kalp çakrasından yükseldi. Kutsadı.
Yolculuğumun ilk etabı sona ermişti. Araca bindim, kaloriferi çalıştırıp kıyafetleri kuruladım. Vegan bir sandviçi kambuçya çayı eşliğinde yedim. Zaman zaman bulutlar açılıp yıldızları görünür kıldı. Yıldızlar uzansanız değecekmiş gibi yakın ve parlak.
Sonra uyu dediler. 1 saat kadar uyudum. Ne rüyalar, ne rüyalar...
Saat 22:44’te uyandım.
Dua ettim, meditasyon vaktinden çok önce bağlanmaya başlayanlar oldu. Onları karşıladım. Göbeklitepe’de ruhani görevde olan kardeşim Ilker Durmaz gurubu katıldı. Sonra sanki yağmur damlaları gibi birer birer katılan her kes gönlüme geldi. Tam trans haline girdim. O haldeyken yaşadıklarımı, gördüklerimi cümlelerle tam olarak ifade etmek imkansız.
Öyle güçlü enerjiler iletildi ki ve aynı anda sizin bıraktığınız enerjiler de kanala aktı. Hiç birşey harcanmadı, herşey son damlasına kadar dönüştürüldü. Ne ağır enerjiler ve ne yüksek enerjiler aynı anda duyuldu.
Bilincimin dünyaya kalan küçük bir zerreciği dedi ki... öleceksin...
Diğer tarafı da dediki AHHHHH YAAAAAAH OMMMMMMM.. ve öylesine güldü. Evren güldü.
Enerji hepimizi iyi salladı. Sezen var sezmeyen var.. hepinize ortak tavsiyem kendinize iyi davranın.. ağır işler yapmayın, dinlenin, bol su için.
Sonra bir an geldi dünyaya ve size ve bana bir uzay aracının içinden bakar oldum.
Türkiye ve Maui arasında, bir gökkuşağı köprüsü oluştu. Aşkınız ve şükran duygunuz geldi, aktı içimize, dünyanın kalbine. İşte bu mandalayı tamamladı, mükemmele ulaştırdı. Bu aktarımınızla, size verilen Yeni Dünya bilinç kodlarını harekete geçirdiniz, aktive ettiniz.
Meditasyon bitttiğinde ölmediğimi anladım.
Kambuçyamdan yudumlaya yudumlaya
Kampımıza geri döndüm. Kontağı kapatmadan önce saate baktım. 01:11
Şükürler olsun bütün işaretlere.
Sırada 29 Mayıs Shasta meditasyonu var. O bu meditasyonun devamı...
Bu gün bu gurubu tutma sorumluluğuna sessizce katılan İlker Durmaz ve diğer ışık işçisi dostlarıma ayrıca şükranlarımı iletirim.
Bütünün en yüksek hayrına buluştuk
Şükürler olsun”









(O gece meditasyondan önce Haleakala’dan aktarılan özel bir enerjiyi sese dönüştürerek kaydettim. Bu chanting’i dinlemek bazılarınız için gerekli olan, 29 Mayıs meditasyonuna hazırlayıcı frekansları taşıyor. Kalbinizden dinlemek geçiyorsa, lütfen kulaklıkla, meditatif olarak dinleyin)




  29 Mayıs Shasta meditasyonu:

21 mayıs meditasyonuna Göbekli Tepe’den bağlanılmış olması ruhlar aleminin bu büyük orkestrayı böyle yönetmesinin bir sonucuydu ve Göbekli Tepe’de kadim zamanlarda bütünün hayrına yapılmış seremonilerin enerjilerini uyandırmış ve meditasyona bağlananların kalbine getirmişti. Işık işçisi ve Agartha bilincinin bir elçisi olan kardeşim İlker Durmaz ve beraberindeki guruba tekrar gönül dolusu şükran...

Bu gün öğrendim ki, 29 mayıs meditasyonuna da Mısır-Kahire’den bağlanacak bir ışık işçisi gurup var.

Bu ne kadar anlamlı. Ruhlar, reankarnasyon öncesi birbirlerine verdikleri sözleri, şimdi onurlandırıyorlar. Hep beraber bütünün şifalanması, bütünün dönüşmesi, ve cennetin yeryüzüne demirlenmesi için çalışıyoruz.

Kahire dünyanın önemli vortekslerinden biri. Shasta Dünyanın taç çakrası. Türkiye Samsun’dan doğan güneşin evi.

O güneş yalnızca Türkler için değil, tüm Dünya ve tüm varlıklar için doğdu. 

Atatürk ve Pleiades’liler, ve Galaktik federasyon ve Yükselmiş Üstadlar, Melekler ve Baş Melekler, Shasta’yı-Kahire’yi ve Türkiye’deki sizleri bu meditasyon ile bir arada tutacak ve bu meditasyon aracılığıyla bütünün hayrına doğan ve uyanan enerjileri, bu vorteksler aracılığıyla dünyanın her yerine yayacaklar.

Dünya’yı ben mi kurtarıcam demeyin. Bu bir süper kahramanlık oyunu zaten değil. 

Sizin şifalanmanız bütünün şifalanmasıdır. Biz, hepimiz biriz.

Birin acısı hepimizin acısıdır. Birin mutluluğu hepimizin mutluluğu, birin şifası hepimizin şifası, birin aydınlanması hepimizin aydınlanmasıdır.

Bütüne hizmet eden sayısız ruhani organizasyon her an, dünyanın her bölgesinde ışık üstadları tarafından yönetilmekte. Bu meditasyon gurubumuz onlardan yalnız biri. Büyük bir Aşk takımının içinde rolümüzü oynuyoruz bütünün hayrına.

Mısır, kadim mistik bilgilerin fiziksel ve eterik evi. Shasta ve taç çakranız ise bu bilgilere ulaşmak ve onları kullanmak için kendimize izin verme mekanizması. 

Taç çakranızın açılması, evrensel bilgiyi aşkla topraklamak için kendinize izin vermenizdir.

29 Mayıs Türkiye saatiyle 23:30’da meditasyon için hazırlanmaya başlayın. Bu meditasyonu bulunduğunuz her yerden yapabilirsiniz. Şayet evdeyseniz, imkanınız varsa bir ılık duş alıp temiz beyaz kıyafetler giyin. 23:44’de bütünün en yüksek hayrına “Gökhan Atış Strong Wings kanallığıyla yapılacak olan Shasta-Kahire-Türkiye Taç Çakrası meditasyonuna katılmaya niyet ediyorum”, deyin.

Mor alevlerin taç çakranızdan ayaklarınızın altına dek varlığınızın tüm zerrelerini yaktığını, bütün karanlıklarınızı ışığa dönüştürdüğünü imgeleyin-görün-yaşayın-sezin-duyumsayın. 

Taç çakranız ve kalp çakranızın (Başınızın üstü ve göğüs kafesininizin ortası) arasındaki enerji akışını yaşayın-sezin-bilin-anlayın-dinleyin. Ruhunuzun bilgeliği yeni realiteniz olmak üzere kalbinize akıyor… Şükranla alın.

Mor alevin varlığınızdan akarak dünyanın merkezine indiğini, bütün dünyayı ve bütün varlıkları sarıp sarmaladığını görün-duyun-yaşayın.

Bu enerjiye eklemeniz gereken bir değeriniz varsa ruhunuzdan akan; sarı, mavi, kırmızı, yeşil, vs., bırakın aksın, karışsın mor aleve.

Aşkınız ve şükran duygunuz aksın karışsın mor aleve.

Akın karışın mor aleve.. Mor alevin ta kendisi olun. Uçun dünyanın her yerine, dokunun bütün varlıklara. Siz sınırları olmayan, Yaradanın sonuz gücü, ışığı, şifası, aşkısınız. Öyle bilin! Öyle OLUN!!!

Aşk yayılıyor her zerreciğe, hem mikro kosmos'a hem makro kozmos'a. Siz aşkın patlaması olun.

Hem Kahire’de olacak olan kardeşilerime, hem Türkiye’den katılacak kardeşlerime, hem dünyanın başka yerlerinden katılacağını bildiğim kardeşlerime ve yollarımızı gözleyen, elimizden tutan, yolumuzu aydınlatan ışık varlığı kardeşlerimize ve Dünya Annemiz Gaia’ya sonsuz şükran. Birbirimize verdiğimiz ilahi sözü onurlandırıyor olmanın haklı gururunu ve coşkusunu şimdi yaşıyor ve hepinizle paylaşıyorum. Sanki lav gibi… Altın sarısı, derin kırmızı ve mavi …

 ---

Maui’deki son günümüzde Yuuka ve Maya ile birlikte Halakala dağına bir kere daha tırmandım. Bu defa bambaşkaydı. Sis yoktu. Hava çok güzeldi. Dünyanın kalp çakrasını ve oradaki gün batımını tüm güzelliğiyle içtim ve fotoğraflarını çektim. Sizin de gözlerinizden kalbinize aksın.

Halakala Krateri

















----

Şu anda Shasta kasabasında ufak, sevimli bir kafede bu blog yazısını yazma şansını buldum. Kenevir sütüyle kahve yapıyorlar. (Saykodelik etkisi yok). Çok lezzetli ve bedene faydaları da çok.
Bir gün Türkiye’de de kenevirin sütü, yağı, lifi, dumanı, her şeyi bütünün en yüksek hayrına kullanılır olacak.
Shasta’dan sevgi ve selamlar.





Meditasyon yaklaşırken kısmetse etkinlik sayfasından son bir kez seslenip meditasyonu hatırlatacağım.

Son olarak sık sorulan bir soruyu yanıtlamak istiyorum.

"21 mayıs meditasyonuna katılamadım. 29 mayıs meditasyonuna katılabilir miyim?"

“21 mayıs meditasyonunu kaçırmış değilsiniz. An bu an. An hep bu an. Bütün gelecek ve geçmiş anlar pamuk ipliğinden ince ipliklerle birbirine bağlı. Şimdi dilediğiniz her ana ve o anda saklı olan deneyime ulaşabilirsiniz. Bundan 3000 yıl sonra yapacağımız bir meditasyona bile bağlanabilirsiniz... ya da Lemuria’da yaptığımız uzak geçmişin bir meditasyonuna bağlanabilirsiniz. Niyetiniz ve inancınız yeter.

Yani cevabım, yapmadıysanız, önce 21 mayıs meditasyonunu yapın!

---
Uzaktan görü ruhani rehberlik ve şifa seansını almak isteyenler bilgi için lütfen strongwings121212@gmail.com adresinden iletişime geçin. Seanslara yeniden Haziran ortasında başlayacağım. Liste şimdiden dolu. Yani isminizi şimdi yazdırırsanız, seans vaktiniz Haziran sonu ve ya Temmuz başında gelebilir.
---

Maddi destekte bulunarak bizi desteklemek isteyenler için hesap bilgilerim:

Gökhan Atış,
İşbankası Dalyan Şubesi
Iban: TR91 0006 4000 0013 6320 1853 69



---
  21 Mayıs-29 Mayıs meditasyonlarını ilk kez bu yazı vesilesiyle duyduysanız, facebook etkinlik sayfasını ziyaret ederek biraz daha bilgi bulabilirsiniz.

Aşkla

Wednesday 16 May 2018

41. Hawaii, Dünyanın kalp çakrası, İçerideki tapınak...




Honolulu’da böyle hissetmemiştim. Ne zamanki Hawaii adasına iniş yaptık, eve döndüğümü bildim. Daha önce eve döndüğüm hissini duyduğum yerler olmuştu. Bu hissin kendine has bir kuvveti var. Kalp ve boğaz çakrası arasındaki alanı, (üst kalp çakrasını) altın renginde yakıyor ve çalıştırıyor. Kim olduğuma ve ne yaptığıma dair içsel sezgim güçleniyor.

Evet ben buradaydım. İnsanlar ve uzaylı üstadlar arasında şaman-kahuna rolündeydim. Dna’ma ve ve enerji alanımın derinliklerine bırakılmış yüksek bilinç kodları ve kadim bilgileri taşıyan, koruyan, dağıtan olmaya söz vermiştim. Bu bilgiler ve kodlar tutuldukları irade sınavlarını başarıyla geçen öğrencilere sunuluyordu.

Hawaii’li şaman kahunalar ve diğer kadim uygarlıklardaki aynı görevi gören diğer ruhlarla aynı galaktik birlik tarafından görevlendirildik. Bu dünyanın yükseliş günü için bırakılmış olan bilgiyi ve bilinçkodlarını bir ağacın gövdesinden, kollarına, kollarından alt dallarına, alt dallarından daha küçük dallarına doğru yayılan bir enerji ağı olarak düşünün. Yaradanın birliği, Melekleri, peygamberleri, uzaylı üstadlar, kahunalar, şamanlar, rahipler, dervişler, budist keşişler, ışık işçileri ve uyanan her bir ruh…

Bu akışı durdurabileceğini zanneden karanlığın dalları, budakları, dünyamız üstünde nice oyunlar oynadı.

Işığın dallarıve budakları karanlığın sınavından geçirildi. Ve bir süre için kaybolduk. Kaybolduğumuzu sandık. Şükürler olsun bize sundukları o sınavlar için. Çünkü bu son sınav sayesinde yeniden kaybolmamak üzere özümüze uyandık-uyanıyoruz. Evet hepimiz adına konuşuyorum. Şu anda dünya realitesinin bir parçası olmayı seçmiş her varlık için konuşuyorum. Biz evrenin çeşitli yerlerinden kazaara toplanmadık bu gezegene. Uzun bir hikayenin sonucudur şimdi burada oluşumuz. Öte yandan, ruhun sonsuzluğunda bir nefes kadar yakın ve kısa…

Kaybolduğum hayatlarımda yeniden kalktım, yeniden yürüdüm, yeniden aradım.
Bir Japon Ata deyişi; düşmek 7 defaysa kalkmak 8 defadır der. 8 defa kalktım. 80 defa doğru söylediğim köyden kovuldum. Hakikati söylemeye ağzımı açtığımda alay edildi. Yetmedi, asıldım, yakıldım. Sonunda acaba ben miyim karanlık olan diye şüpheye düştüm. Kendime olan güvenimi yitirdim. Sonra sustum çok uzun zaman. Bataklıklarda battım. Karanlığın en karanlığında kayboldum. Tanrı’ya karşı günahkar olduğuma inandırdılar. Kendimi kırbaçladım. Din savaşlarına girdim. Yeniden Tanrı’yı ararken katı insan mükemmeliyetçiliğine girdim. Çizdiğim pentegram mükemmel olmalıydı. Yaktığım mum sayısı, mantrayı tekrar edeceğim sayı, güneşin doğduğu ve battığı yere göre seremoni alanım, altına oturacağım mükemmel ağaç, meditasyon için mükemmel sessizlik, mükemmel yoga pozu, vs… Aklım esnekliğini giderek kaybedip kural çerçevesine girdi. Tanrı’ya ulaşmanın bir matematiği vardı ve onu uygulamalıydım. Bilincimin derinliklerine parıldayan Tanrısal mükemmeliğimi unuttuğum için o mükemmelliği fiziksel alemde arar oldum. Hatta mumu yanlış köşeye koyan öğrenci keşişişin kafasına kitap fırlatmış olabilirim. Yapmışımdır.

Tanrıya ulaşmak diye bir çabanın içine düşüp debelenip durmuşum. Şimdi yeniden hatırladım ve bu hatırlayışımdan aldığım hak ile size de söylüyorum ki aradığınız Tanrı sizsiniz. Bu ilizyonun dışına bir anda, bir nefesinizle çıkma potansiyeliniz var. Mükemmel ağacı, mükemmel meditasyon şiltesini, mumu ve taşı aramayın. Her neredeyseniz orada ve şimdi.

AHHHHHHHHHHHHHHH HAYYYYYYYYYYY YUUMMMMMMMMMMMM AUUUUUUUUUUUUMMMMMMMM

O potansiyeli ortaya çıkaramadığınız için üzülerek yeni bir ilüzyon daha yaratmayın. İlüzyonlarınız bile mükemmel. Her şey tam vaktinde… Her şey tam vaktinde. Sonsuz anlar içinde, o kavuşma için hangi anı seçtiyseniz O an yaşayacaksınız. Hiç şüphe yok. Hiç şüphe yok…Ahhhhhhh

Düşük ve yüksek frekanslı realiteler arasında gidip geliyorum ben de. Bir an geliyor bütün insanlığın acısını duyuyorum ve acı sonsuz gibi geliyor. Bir an sonra en yüksek içsel bilişe ve herşeyin içsel mükemmeliğine ulaşıyor ve eriyorum.
---
Hawaii’ye biletlerimizi alıp airbnb ile kalacağımız evi tuttuğumuzda Kilauea Yanardağı henüz patlamamıştı. Buraya varmadan önceki son hafta boyunca, lavın rezervasyon ettiğimiz eve doğru gün be gün yaklaştığını haberlerden izledik. Gördük ki evimiz lavın tam rotasının üzerinde. Adanın 360 derece çevresi var; lavın genişli ise 1 derece bile değildir. Bunu ruhumuzdan gelen güçlü bir işaret ve çağrı olarak gördük. Tamam, orada olmamız gerek dedik. Sanki dilimin ucunda, tanıdık bir irade sınavına girecektik. O kadar tanıdık ki…
Akşam 7 civarı adaya vardık ve kiralık aracımızı teslim aldık. Lavın kapattığı kuzey-doğu istikametini kullanamadığımız için yanardağın üstünden, adanın ortasından geçip, güney doğuya vardık. Ana alterler güney doğu yönünde hala açıktı. Yine de içime doğan kuvvetli his nedeniyle ana altere girmedik. Deniz kenarına doğru sürüp adayı deniz kenarından dönen toprak yolu bulmaya çalıştık. Yollar pek çok yerde bloke edildiği için zorlandık. Velhasıl sonunda ormanın içinden giden toprak yolu bulduk. 2 saat kadar da öyle sürdük. Birkaç defa kaybolduğumuzu düşünüp durakladık. Gece yarısını geçe evimize vardık. (Evimiz, içinde çift kişilik yatağı olan bir çadırmış)

Kulübesinde uyuyan ev sahibini uyandırdık. Devletin, adanın güney doğusundaki otellere müşteri alma yasağı getirdiğini ve bu yüzden yalnızca o gece kalıp sabah erkenden ayrılmamız gerektiğini söyledi. (Lav da birkaç saat evvel kullanmamayı seçtiğim ana alteri kapatmış bu arada…)


        (İnternette bulduğum yeni bir fotoğraf)

Lav belki 10 mil yakınımıza kadar varmıştı. Biraz daha yaklaşırsa içinde bulunduğumuz ormanı  içine alabilirdi. O üst kalp çakramda duyduğum öz güven sarsılmazdı. Evet korkuyordum ama bir taraftan da orada oluşumuzun ilahi planın en yüksek frekanslı bir sonucu olduğunu da seziyordum. Yuuka her zamanki gibi çok sakindi. İyi geceler Gökhan Dedi ve Maya’ya sarılıp yattı. Ben bir süre meditasyon yapıp Yanardağın yüksek ruhu-Tanrıçası Pele’yi dinledim. “ Hoş geldin çocuk”, dedi.

Sonra deliksiz uyudum.
Yuuka gece boyunca yaşadığı derin şifalanmaları anlattı sabah. Ben hiçbir şey hatırlamıyordum. Yorgundum ve bütün bedenim dövülmüş gibi ağrıyordu. Çevremizi saran orman örtüsünden dolayı lavın nereye vardığını bilemiyorduk. Ev sahibi o gece için bizden para almadı. Siz misafirimizsiniz dedi. İşte bu çok hoşuma gitmişti. Aracımıza atlayıp, adanın daha emniyetli güney batı yakasına geldik.    

Bu geçen 3 gün boyunca farkında olmadan mükemmel ağacı aramışım. Altına oturup meditasyon yapacağım ya.. o sebeple… Bilinç çünkü orada ya… İlahi, kendi kendime de iyi gülüyorum…

O mükemmeliyetçi egoya dün bir güzel çeki düzen verdiler.

Yuuka ve Maya’nın birlikte gittikleri yerden dönmelerini bekliyorum yolkenarında. Önünde durduğum kafeden genç bir adam çıkıp yanıma geldi. Nasılsın kardeşim dedi. Gözlerinde tanıdık bir ışık var. Birbirimizin etrafında döndük bir tur. Yüzümüzdeki gülümsemeye takıldık. Birbirimizin iki omzunu falan tuttuk. Sanki senelerdir görmediğim bir kardeşim var önümde. Gözlerindeki ışıltıdan ruhunu tanıyorum. Kardeş işte besbelli. Dur ben sana flüt çalayım da hatırlayalım dedi. Çantasından bir Amerikan yerli flüdü çıkarttı. Bunu dedem benim için yaptı dedi. Çalmaya başladı. O çalınca etrafımıza  neşeli kuşlar geldi. Ruhumun ciddi eril kanatlarının arasında yeşil, kırmızı, sarı, neşeli kuşların tüylerinden çıktı. Kanatlarım özgürce havalandı. Dalgalandım ayaklarımın üstünde.
Çalmayı bitirdi. Şükranla ve dolu gözlerle bakıyordum. Özgür bir kuş olduğumdan başka bir şey anımsamamıştım.

Sen ne yaparsın dedi? Dedim ben de ses ile şifa yaparım.

 Sonra böğrünü gösterdi. Midesinin altını… Tam burası acıyor 3 gündür dedi. Sen de bana bir şey yapar mısın? Ses ile şifanı verir misin?

Veririm de dedim… Kafamın içinden de şu düşünceler uçtu bir an. Ses çanakları yanımda değil.. Şaman davulu ve rattle’larda yok.. Yanımda Yuuka’da yok.  Daha önce yalnızca varoluşumu şifa enstrümanı olarak defalarca kullandıysam da o an yine mükemmel ağacı aradım. Çevreye bakındım. Hakikatten imkansız gözüken bir yerdeyiz. Solumuzda arabalar parketmiş. Sağımızda kafeler. Güneş yakıcı.
Birden farkettim ki ben çağırmadan, davet etmeden, ellerime yüksek enerjiler inmeye başlamış. Parmaklarım dansediyordu. Tamam dedim, yapalım.
Kaldırımın üstünde karşılıklı bağdaş kurduk. Yer pis. Çevremizden insanlar yürüyüp geçiyor. Ve çok manyak gözüküyoruz. Ellerimi artık tutamıyorum havada şekiller çizmek istiyor. Kısa bir süre gözlerimi kapatıp merkezimi dinledikten sonra akan enerjiyi sese dönüştürdüm.

Bu Dmt5 MEO kadar hızlı ve o kadar sarsıcı bir enerjiydi. İkimizde oturduğumuz yerde enerjinin yoğunluğu nedeniyle zangır zangır titredik. Çok kısa bir süre sonra midesinin altından koyu sarı bir zehirli gaz enerjisi çıktı. Sonra ikimiz birden yükseldik. İçsel hazzımız da ses oldu çıktı.  Toplam birkaç dakika sürmüştü belki. Bittiğinde öylesine sarhoş bir his içindeydik ki bir birimizi destekleyerek ayağa kaldırdık. Göğüs kafesimizi birbirimizi içimize almak istercesine sıkıca birbirine bastırarak sarıldık. Kardeşim, kardeşim kardeşim diyerek…

(Birkaç gün lavın çok yakınında kalmış. Midesinin altından çıkan zehirli gaz Pele’nin kendisine şifalı bir hediyesiymiş. Zehir şifadır da..)

Her şey başladığı gibi hızlı geldi ve geçti. Birbirimizin emailini, facebookunu, adresini falan bilmemize gerek yoktu. Birbirimizi tutmadık. Öyle hoş bir bırakan gülümseme vardı yüzümüzde. Bırakan gülümseme… Tutmayan, hapsetmeyen, bırakan… Sanki havada süzülen 2 yaprak birararaya gelmiş, bir süre için bir arada süzülmüş ve sonra da ayrılmıştı.. Doğa böyle…
İçimdeki mükemmel merkezi bir kere daha kuvvetle hatırlamıştım. Her nereye gidersem gideyim Tapınağımdayım. Yaradanın sonsuzluğuna açılan o kutsal tapınakta, merkezimdeyim.

Bu gün, içimdeki mükemmel merkez, dışımdaki mükemmel ağacı bulmama neden oldu.

Kadim Hawaii’liler için, şaman kahunalar için, önemli olan, çok yüksek enerjili bir mağarayı buldurulduk.  Mağaranın karanlık ortamını bölen, tepedeki bir delikten inen Güneş huzmesinin içinde durduğumda, geleceğin, biz insanlığın görebileceği en yüksek frekanslı Dünya Realitesini içimde yaşadım. Huzur ve aşk aktı. Kadim ruhlar oradaydı.


Bu mağara benim kalbimin içindeki taht odasının bir yansıması.




“Hatırladın, hatırladın, hatırladın…
Çok şükür çok şükür içindeki cennete döndün.”

Bu satırları bana verdikleri ilhamlarla yazıyorum. Okuduğunuzda bilinciniz değişik katmanlarını harekete geçirecekler. Aşk Olsun. Aşk Olsun. Ve oldu… Huuuuuuu.



---
2 gün sonra Maui Adasına geçeceğiz. 21 mayıs toplu meditasyonumuz için hazırım.
21 mayıs meditasyonundan haberiniz olmadıysa ve ilk kez bu yazı vesilesiyle duyuyorsanız lütfen aşağıdaki  fb linkine tıklayarak etkinlik sayfasını ziyaret edin.

Ve aynı mağaranın içinden kısa bir ses şifa kaydı. Kısa derken… Olması gerektiği kadar… (Lütfen kulaklık ile dinleyin.)



Bütün insanlık bu vakitte dünyada var olmayı seçerek büyük irade sınavını verdi. İnsanlık bundan sonra ne olacağına dair seçimini yaptı-yapıyor…
Yüksek bilincin kodları ve kadim bilgiler o kaynaktan içmek isteyen her kese şırıl şırıl akıyor.

---
Yolculuğumuzdan bir kaç kare fotoğraf.












Friday 11 May 2018

40. Boyutlar arası seçiminizi yaptınız mı?


Uzun sayılabilecek bir yolculuğun ardından Hawaii-Honolulu’ya vardık. Ayağımın tozuyla, Yuuka ve Maya birbirlerine sarılmış uyurken blog yazısını yazdım. Bu gün Celia Fenn’in Baş Melek Mikail’den aldığı ilhamla yazdığı yazısı dikkatime getirildi. Bazı satırların altını çizdim sizlerle paylaşmak için. Arada kendi kanallığımla mesaja ben de eridim. İletilen mesajlar gözlerinizden kalbinize aksın.


Yazının genel başlıkları: Boyutlar arasında seçim, yeni Dünya ve Yeni Lemuria’ya giriş, Hawaii’de galaktik yaşlıların buluşması ve bilinç tohumlandırması… 21 Mayıs ve 29 Mayıs meditasyonları…

Celia Fenn'in 10 Mayıs 2018 yazısından taze alıntılar:


"Güzel gezegenimiz Yeni Dünya’ya geçişini (dönüşümünü) sürdürmekte…
Dünyanın bu büyülü vaktinde farketmeden aynı anda 2 yerde birden bulunuyoruz.
“Eski” Dünya’da gün be gün bulunuyorsak da, frekansımızı bilinçli olarak yükselttiğimiz anlarda, Yeni Dünya’da bulunuyoruz.
Dünya’nın bu iki farklı hali aynı alanda ama farklı boyutlarda varlıklarını sürdürmekteler.
Aynı alandaki farklı boyutlar arasında, farkındalık seçimi yapıyoruz.

(Buna aklıma düşen bir örnekle şöyle katılmak isterim . Japonca Yama kelimesinin manası ‘dağ’. Sanskrit dilinde Maya kelimesinin manası ‘ilüzyon’. 

Şimdi çok hızlı şekilde defalarca kez Yama Yama Yama Yama Yama Yama Yama Yama Yama diye tekrarlayacak olursanız Aynı alanda mevcut olan başka bir boyutun farkına varacaksınız: Maya Maya Maya Maya Maya Maya ..

Otomatik olarak tekrar ederseniz bilincin hangi anda hangi manayı seçtiğini bile anlayamazsınız. Farkında olarak tekrarlar, bilinç halinde kalırsanız, bilinçli olarak seçim yaparsınız. Ya Yama ya da Maya’yı seçersiniz.

Bu daha sığ kalan örneği vermenin, Celia Fenn’in yazısını anlamamıza bir nebze yardımcı olacağını sezdim.)

Mesajın devamında deniyor ki frekanslar arasındaki farkı anlamaya niyetli olmanız bu iki boyutu aynı anda sezmenize yardımcı olur.

Gün içinde defalarca kez bu iki farklı boyut arasında gidip gelmek kendinizi tuhaf hissettirebilir ama bilin ki giderek bu kaymalara alışıyorsunuz ve her defasında adımınızı biraz daha yeni dünyadan içeri doğru atıyorsunuz..

3. boyut alanına ya da 5. ve ya daha yüksek boyut alanlarına girdiğiniz anı farketmeniz önemli. Reaksiyonlarınız size hangi boyut alanına girdiğinizi belli eder.  Stresli, telaşlı, öfkeli, korkmuş olduğunuzda 3.boyut alanındasınız. Eğer kendinizi rahat, bütün, yaratıcı, neşeli, huzurlu hissediyorsanız o zaman da 5. Boyut alanına girmişsinizdir.

Bu noktada yazısında seçim yapmanızın önemi anlatılıyor. İçsel yaratım enerjinize bağlanarak boyut seçiminizi yapın, diyor. 

"İçinde bulunduğunuz realite düzeyini bırakmayı seçebilirsiniz ve kendinize yeni bir realite seçebilirsiniz."

Bu seçimi 3. boyut alanındayken yapamayacağınız, içsel yaratıcı enerjilerinizi harekete geçirip, 5. Boyut alanına girdiğinizde yapabileceğiniz hatırlatılıyor. 

(Ben de ufak bir eklemeyle katılıyorum;

Bu, evrenin önemli bir yasasıdır; hiçbir problem yaratıldığı boyutta çözümlenemez. Her problemin çözümü bir üst boyutta mevcuttur. Dolayısıyla yapacağınız daha yüksek realite seçimleri için, içinizde mevcut olan daha yüksek boyutlara ulaşmanız gerek.)

Dün gece yaşadığımız bir deneyim şimdi anlatacağım:

Havaalanındayız. Hawaii’ye doğru yola çıkmışız. Japon pasaport polisi bir daha ne zaman Japonya’ya döneceğimi sordu. Ona 3 ay ya da 5 ay diyebilirdim. Bilmiyorum demeyi seçtim. Geri gelip gelmeyeceğimi de bilmiyorum.

O halde Japonya yaşam-oturma-çalışma izninizi iptal etmek zorundayım dedi ve kartın ortasında bir delik açtı. Kartın 1 yıl daha vizesi vardı oysa.

Uçağın kapısına varana dek sessiz, rahatsız ve ağırdım. Bunun sebebini anlayamıyordum. Bir an evvel uçağa binmek istiyordım. 

Son kapının lobisinde oturmuş vaktimizi beklerken, bir ara Yuuka ve Maya’nın konuşmalarını duyarak aklımın içinden çıktım.

Maya ne yapıyorsun anne, diye soruyordu.
Yuuka, baban için bir rehberlik kartı açıyorum dedi. (Telefon uygulaması)

Ben yapıcam, ben yapıcam diye tutturdu, Maya. 
Sonra düzünelerce kartın içinden şu kartı çekip bana gösterdi:

(Bu kart ve altındaki mesaj onu duyma vakti gelmiş herkese gelsin bu bahaneyle)

Kartta şöyle yazıyordu: 

"Eskiye Hoşça kal, Yeniye Hoş geldin: 

Hayatının bir bölümünü bitirdin, ve şimdi yeni ve daha iyi bir bölümü başlıyor. Eski realiteni bırakırken birşeyleri kaybediyormuşsun, birşeyler elinin altından kayıp gidiyormuş ve tutunacak bir şey kalmıyormuş gibi hissediyorsun. İşte duyduğun rahatsızlık budur. Hiçbir şeye tutunmaya gerek yok. Yeni realiten önünde apaçık uzanıyor ve başlangıcındasın…"

Birden bire sanki kötü bir kabustan uyanıyormuşum hissiyle kendime geldim. Gözlerim iyice açıldı. Sanki içinde bulunduğumuz lobi şöyle bir genleşti. Demin içinde kaybolmuş gibi hissettiğim kalabalık artık gözüme başka bir boyuttaymışlar gibi gözüktü. Yalnızca bana da değil. Yuuka da salona öyle baktı ve dedi ki: Gökhan bak, başka boyuttalar.
Az önce onlarlaydım, orada, tanımsız tarifsiz bir boğulmanın içinde kaybolmuştum..

 Ahhhhh dedim içime dolan rahatlamayla.

Uçağa bindik. 

Yeni bir hayat kurmak için ve yerleşmek niyetiyle, birkaç ruhani görevin yolunu Hawaii ve Shasta’da sürdükten sonra Peru’ya gidecektik. İşte apaçık hayatımın yeni bir kapısında duruyordum. Uçak hızlandıkça kalbimin derinliklerine indim. Uçak hızlandıkça uçakdan da hızlı oldum ve kalbimin en merkezine indim. Uyku aldı beni.

Uyku halinde, derin bir rüya içinde başka bir boyutu deneyimlemekte olduğumu biliyordum. Tanrı bana kendi zerreciklerimde saklı olan cennet ve cehennemin arasındaki farkı gösterdi. Cehennem tam bir kasılma ve tutunma ihtiyacıydı. Cennet ise tam bir rahatlama ve bırakma haliydi. O yüksek boyutta seçimimi yaptım. Gözlerimi açtım – ya da uyandım. Kalbim neşeyle şarkı söylüyordu. Şarkının sözleri ışık dilindeydi. Bir süre söyledikten sonra yine uyuyakaldım.

O geceki rüyalarımda bir gün sonra Celia Fenn'in kanallık yazısında okuyup içsel olarak onaylanacağım derin anlayışları duydum ve taşıdığı riskelere rağmen neden ısrarla Hawaii adasına gitmekte olduğumuzu bildim.

(Hawaii-Big Adasının yanardağı Kilauea bir haftadır lav taşırıyor. Kalacağımız ev lav hattının10 mil güney doğusunda.)

Hissiyatım öyle ki, Yanardağın Tanrıça'sı Pele ile buluşmamız, 21 Mayıs-29 Mayıs toplu meditasyonlarımız için bir ön hazırlık ve yükseltme içeriyor. 

CeliaFenn'in yazısının devamında Hawaii için şunlar söylenmiş:

Dünya daha yüksek bilinç tohumlarının ekildiği bir döneme giriyor. Bu tohumlar Yeni dünya ve Yeni Lemuria’nın tohumları. Bu tohumlandırma Hawaii’de başladı. Ateş Tanrıçası Pele’nin enerjileri Yeni Lemurya projesini başlatıyor. İnsanlara köprüyü geçmelerinde rehberlik edecek olan galaktik yaşlılar Hawaii’deki yerlerini aldılar. Onlar önce kendi içlerinde Yeni Lemuria’nın kapılarını açacaklar, sonra diğerleri takip edecek.

(Hawaii’ye gidişimizin ruhani bir görev olduğunun farkındaydım. Bunun Lemuria ile ilgisinin de farkındaydım. Geçen yılki Titicaca toplu meditasyonumuzda da kadim Lemuriya'lı ruhlarla çalışmıştım. 

Ama her şey bir rüya gibi ve bazen kendimi hayallerin içinde kaybolmuş bir çocuk gibi hissedip sezgilerime güvenmezlik edebiliyorum. Bu mesaj beni kuvvetle bir kere daha merkezime getirdi. İletilecek olan kutsal enerjileri kalbime almaya ve sizlerin kalbiyle, bütün varlıkların kalpleriyle paylaşmaya niyet ediyorum.
Sizler de kalbinize alacağınız Yeni Lemuria’nın ve yeni Dünyanın enerjilerini çevrenizdeki almaya gönüllülük gösterenler ile paylaşın. Bu büyük bir bilinç dalgalanması…

Böylece 21 mayıs Kalp çakrası Ve 29 Mayıs Taç çakrası meditasyonlarına bir kere daha davet ediyorum. Ben normalde etkinlikleri bu kadar sık duyurmam. Bunu duyurmam gerek. Biraz daha duyurmamız gerek… Lütfen bildiğiniz bütün ilgilenebilecek guruplar ile paylaşın.

Facebook etkinlik linki:

Celia Fenn’in bu mesajının tamamı yakında Türkçe’ye çevirilecektir. Maalesef tam çeviriyi yapmak için benim vaktim yok. İngilizce okuyabilecek kimseler için yazının orijinal linkini paylaşıyorum:

http://www.starchildglobal.com/channels-and-articles/the-earth-in-transition-to-new-earth-the-future-is-now/

Yolculuğumuzu maddi ve manevi desteklemiş ve destekleyecek olan herkese gönül dolusu şükran hissimizi gönderiyorum. Yardımlarınız bütünün hayrınadır. Şükürler olsun.


(Kiauea yanardağı- Hawaii Big İsland)